21. yüzyılda kahramanlar
artık son soluklarını da verip yerlerini sürekli iletişim içinde
kalarak ortak akılla davranabilen bireylerin gücüne mi
bırakmalılar? En doğruyu bilse, en iyi kararları alsa, kusursuz
bir birikime, insanlık tarihinin en gelişmiş bilgi ve düşünce
sistemine dayanıyor olsa bile, tek bir kişinin ya da bakış
açısının başkalarını etkileyecek kararları alabilmesi mutlaka
önlenmeli mi?
Kahramanlar ölmeli mi?
....
Günümüzde liderlik
kavramı daha çok alanda karşımıza çıkıyor. Eski anlamıyla
yöneticiliğin bir anlamı kalmadığından, bulunduğu ortamda
çevresini etkileyerek iş arkadaşlarının önünü açacak, daha
verimli ve üretken çalışma koşullarını yaratacak liderlerin
öneminden söz ediliyor.
İnsan ilişkilerinin
sürdüğü her konuda yöneticilerin ve liderlerin varlığından,
etkisinden söz edilebilir. Politik, ekonomik ve toplumsal ana dallar
belirleyici olabilir. Eğitim, sanat ve spor gibi etkinlik alanları
da yönlerini belirli kişilerin etkisiyle bulabilir. Lider deyince
öncelikle akla gelen, partiler yasasının verdiği güçle önce
kendi partilerini, sonra da Türkiye'nin geleceğini kendi istekleri
ve çıkarları doğrultusunda tasarlayabilen siyasi parti başkanları
oluyor.
Avukat Süleyman Önel bir
çalışmasında liderlerin yetkileriyle ilgili aşağıdaki bilgiyi
vermiş:
"Lider istediği
zaman partinin kurucuları dahil seçilmiş milletvekillerini bile
derhal ihraç ettirebilmekte; büyük iller de dahil olmak üzere,
istediği il veya ilçe yönetimini hemen feshederek üye kayıt
defterlerine el koyabilmekte veya defterleri tamamen ortadan
kaldırabilmekte, yeniden topladığı ve yazdığı üyeler ile yeni
bir il kongresi yapabilmektedir." (1)
Geçmişte pek görülmemiş
bir örnekse, örneğin başkanlık sistemi tartışmaları
ekseninde, zaten pek de demokratik olma iddiası olmayan anayasanın
ve yasaların sınırlarının zorlanabilmesi, kararlarda doğal
liderin etkisinin görülebilmesi.
Yaşanan pek çok sorunun
temel nedeninin anayasanın ve yasaların demokratikleştirilmemesi
olduğu söylenebilir. Ne yazık ki daha iyisini getirmek için
yapıldığı söylenen değişiklikler, büyük yaralar açmış ve
açmaya devam eden sorunları evrensel ilkeler doğrultusunda ortadan
kaldırmak yerine, sistemi belirli grupların çıkar ve amaçlarına
en uygun hale getirmeyi amaçladığı izlenimini veriyor. Güçlü
olanın kendisini zaten koruyabildiği, çağdaş bir yönetim
sisteminin temel amacının bireyleri ve azınlıkta kalanları
korumak olması gerektiği göz ardı ediliyor.
Kimi yakıcı sorunlar
altında ezilen, kimi yeni ve daha güzel bir yaşamı olabileceğini
aklına bile getiremeden yaşadıklarına sessizce katlanan
milyonlarca insanın kaderinin değişmesi için yeni bir kahraman mı
gerekiyor?
....
Çocukluğumdaki çizgi
romanların üzerimde olumlu olumsuz çok etkisi olmuş olmalı.
İnce mizah anlayışıyla
güldürürken gölgesinden hızlı silah çekip haydutlara göz
açtırmayan Red Kit'i, kötülerin karşısındaki ölümsüz güç
Süpermen'i, bağımsızlık savaşçıları Çelik Bilek ve Kaptan
Swing'i, çift tabancasıyla yenilmez Tom Miks'i unutmak kolay mı?
Üstelik düzenli televizyon yayınlarının olmadığı ve sinemaya
şanslıysak haftada bir gidebildiğimiz bir dönemde, otuz iki ve
altmış dört sayfalık dergilerle gelen bu siyah beyaz çizgili
renkli dünyaların yerleri bambaşkaydı.
Günümüz dünyası çok
değişti. Bir İnternet sitesinde geçmişin çizgi romanlarını
görebilmek epey şaşırtıcı. Hızlıca bakarken Karaoğlan,
Kızılmaske, Gaddar Davut ve Tenten gözüme çarptı. (2)
Çizgi roman kahramanları
günün birinde yaşamımdan çıkmıştı.
Onlar kafamda ne zaman
öldü, hatırlamıyorum ama yerlerini büyük bir boşluğa
bıraktılar.
Oysa kahramanlar ölmemeli,
ya da hiç olmamalılar.
Yaşanan tüm
olumsuzlukların olağanüstü gücü olan bir kahramanın
dokunuşuyla düzelivermesi güzel bir düş değil mi?
Değişimleri büyülü
yollara bağlayan çizgi romanların gerçek dünyadaki etkisi ne
olur?
Amerika'ya gidip
Süpermen'i bulmak isteyen iki evsiz kardeş, yedi yaşındaki Zana
ve on yaşındaki Dana, ondan kendilerine kötü davranan kişileri
cezalandırmasını istemeyi düşünürler mi? Zana kötülerin
listesine kimleri yazar? (3)
Çocukların yardım
isteyecek tek güç olarak Süpermen'i görmesinin sorumlusu kimdir?
....
Sanatçılar kahraman
mıdır?
Bu soruya genel bir yanıt
vermek kolay değil.
Şili'deki Pravda muhabiri
Vladimir Çernisev, Jara'nın son anlarını şöyle anlatıyormuş:
“Victor Jara
dudaklarında şarkıyla öldü. Onu yanından hiç ayırmadığı
yoldaşı, gitarıyla birlikte stadyuma getirdiler. Ve şarkı
söylemeye başladı. Öbür tutuklular, gardiyanların ateş açma
tehdidine rağmen melodiye eşlik etmeye başladılar. Sonra bir
subayın emri ile askerler Victor'un ellerini kırdılar. Artık
gitar çalmıyordu, ama zayıf bir sesle şarkı söylemeyi sürdürdü.
Bir dipçikle kafasını parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret
olsun diye ellerini kesip tribünlerin önüne astılar." (4)
Erol Anar, "Sadece
bir yazar olarak değil, bir insan olarak hatırlanmak da önemlidir"
yorumunu getirdiği yazısında şunları söylüyor:
"40 bin kişinin
ölümünden sorumlu Arjantin'deki askeri cuntanın başı Jorge
Rafael Videla ölünce, tarihin dondurduğu bir fotoğraf karesi
aklıma geldi. Ünlü Arjantinli yazar Jorge Luis Borges'in, - bazı
yazarlar ayağına taş bağlanıp helikopterden okyanusa atılırken-
Videla'nın huzurunda hazırolda durduğu fotoğraf karesi.
Ceketinin iki düğmesi
dikkatlice iliklenmiş olan Borges bastonu elinde, sessizce Videla'yı
dinliyor.
Videla kendisine güvenli,
iki dudağının arasında insanların kaderini taşıyan ölümlü
bir tanrı o zamanlar. Yanındakilerin yüzlerine bile bakmadan
konuşuyor.
Urkek, saygılı ve biraz
da endişeli Borges. Sanki sahte, ama güçlü bir tanrının
huzurundaki bir ölümlü gibi..." (5)
Sanatçılar kahraman mıdır? İnsan mıdır? Utanç mıdır?
....
Tüm insanlar gibi,
sanatçıların da öykülerinin küçüklüğü ya da büyüklüğü
değil, dürüstlüğü ve içtenliği önemlidir.
"Ben hem kendimden
bahseden şiirler yazmak istiyorum,
hem bir tek insana, hem
milyonlara seslenen şiirler.
Hem bir tek elmadan, hem
süpürülen topraktan, hem
zindandan dönen insan
ruhundan, hem kitlelerin
daha güzel günler için
savaşından, hem bir tek
insanın sevda
kederlerinden bahseden şiirler yazmak
istiyorum, hem ölüm
korkusundan, hem ölümden korkmamaktan
bahseden şiirler yazmak
istiyorum." (6)
Herkes Nazım Hikmet gibi
hem daha güzel günler, hem bir insanın sevda kederleri için
yazamayabilir. Kimileri için kendi dünyaları daha önde olabilir.
Hatta kişisel yaşamlarını bile geriye itip, yalnızca
düşlerindeki sevgi ve tutku özlemi için yazabilirler. Farklı
acılar, yapmaya çalıştıklarını besleyebilir.
Herkesçe bilinip sevilen
ünlü sanatçılar da sıradan insanların yaşadığı küçük
büyük sorunlardan uzak düş kişiliklerine mi bürünüyor
izleyicilerin gözünde? Ünlüler tanındıkça bir tür süper
kahramanlara mı dönüşüyor yaşadıkları aynada?
Bu yüzden hastalıklarını
duymak bile istemiyor mu sevenleri? Tartışmalarını, kavgalarını,
kaprislerini.
Kayahan öldü. Bir açıdan
son konseriyle veda etmiş olmanın rahatlığıyla gitti. Belki de
son dönemlerini yaşamamayı, yapabileceklerini yeterince yapmış
olarak daha erken ayrılmayı, acı dönemlerine girmeden veda etmeyi
isterdi. 14 Şubat'ta Nilüfer'le verdiği konserle ilgili haberde
“Benden size hakkım helal, siz de hakkınızı helal edin. Yakında
daha rahat kalkacağım günler olacak. Hayal edin, hayal ettiğiniz
sürece yaşarsınız” sözleriyle sevenlerini ağlattığı
belirtiliyor. (7)
Yaşam ve ölüm, kadın
ve erkek ilişkileri sanatta ve sanatçıların dünyasında çok
önemli bir yer tutuyor. Belki sürekli gözler önünde olmanın en
güç yanlarından birisi, dostlukları sürdürebilmenin sıradan
yaşamlara göre daha zor olmasıdır.
Hıncal Uluç'un bir köşe
yazısı üzerine Sezen Aksu bir açıklama yapmıştı.
"Bilen bilir, ne
kadar canım yanarsa yansın, ne denirse densin, ne olursa olsun
konuşmak, cevap vermek adetim değildir. Bu kadar sert ve zor bir
dünyada kişisel sıkıntıların kamuoyu önüne taşınmasını
ayıp bulurum. Hırsın, öfkenin; insanın ahlakını değiştirmesine
izin vermemenin erdemine inanırım. Kelimelerin gücünü,
istenilirse ne kadar zehirli, kıyıcı, mahvedici olduğunu, üstelik
bunun en alasını, en acıtanını yapabileceğini bilen biri olarak
hiçbir şey için, hiç kimseyi kırıp dökmeye değmeyeceğine
bütün kalbimle inanırım."
"Bunları neden
yazdığımı daha iyi anlayabilmen için küçük bir hikaye ile
tamamlıyorum yazımı:
Bir leylek, kendine yuva
yapmak için yer arıyormuş. Epey bir bakındıktan sonra pek ünlü
bir alimin evinin bacasına yapmış yuvasını, hem de bir şeyler
öğrenirim diyerek. Bunu gören alim, ‘Vay sen benim bacama nasıl
yuva yaparsın’ diyerek, büyük bir hiddetle, taş ve sopayla
saldırmış leyleğe. Leylek zar zor canını kurtarmış ama
kaçarken isabet eden taşlarla bir bacağını kırmış. Leylek
adalete inanırmış. Mahkemeye vermiş alimi. Ve kazanmış davayı.
Kadı, alimin de bir bacağının kırılmasına karar vermiş.
Leylek itiraz etmiş hemen, ‘Aman Kadı efendi, lütfen ayağını
kırmayın, kavuğunu alın yeter’ deyince, Kadı sormuş, ‘Neden?’
Leylek cevap vermiş, ‘Kavuğunu alın ki, başkaları da zalimi
alim sanıp kırılmasın.’ " (8)
Nilüfer ve Kayahan
arasındaki sorunlar da basına yansımıştı. Asu Maro, Kayahan ve
Nilüfer'in başarılarını özetlerken yaşadıkları sorunun da
sözünü etmiş:
" 1984’te 'Kar
Taneleri'yle başlamıştı serüven... Ve 15 sene gibi bir süreye
ne 'Esmer Günler', ne 'Sokak Kedi'leri, ne 'Mor Menekşe'ler ne
'Melankoli'ler sığdıracaklardı. Kayahan’ın 2008 yılında
mahkeme kararıyla getirttiği yasaktan beri Nilüfer’den ağız
tadıyla dinleyemediğimiz ne şarkılar..." (9)
Gözler önünde yaşamak
kolay değil. Gözler önünde ölmek hiç kolay değil. Keşke
sanatçılar da süper kahramanlar gibi ölümsüz olabilselerdi.
Ama çağdaş taht
savaşlarında kahramanlar bile ölümsüz olamıyor. Dizilerin
sevilen karakterleri bile ölebiliyor. (10)
....
İnsanın attığı her
yeni adım, önceki çabalarla yapılmış merdivenlerin
basamaklarında başlıyor. Son şarkıdan başlayarak geriye doğru
iz sürüp bulunacak her özgün ses, yolculuğun ayrıntılarını
anlatan değerli bilgiler verebilir. Türkiye'de popüler müziğe
ilk dönemlerde yapılan katkılar için aşağıdaki adlar ve
tarihler veriliyor:
"Esin Engin, Melih
Kibar, Norayr Demirci, Onno Tunç, Attila Özdemiroğlu, Zafer Dilek,
Bora Ayanoğlu, Çiğdem Talu, Fikret Şeneş."
"Tanju Okan (1964),
Ajda Pekkan (1964), Berkant (1965), Barış Manço (İngilizce: 1962,
Türkçe: 1967), Esin Engin (1969), Asu Maralman (1971), Ayten Alpman
(1967), Füsun Önal, Nilüfer Yumlu (1972), İlhan İrem (1973),
Esmeray (1974), Seyyal Taner (1974), Nükhet Duru (1974), Semiha
Yankı (1975), Cici Kızlar, Aylin Urgal (1975), Erol Büyükburç
(1975), Sezen Aksu (1975), Zerrin Özer (1976), Erol Evgin (1977),
Kayahan, Mazhar-Fuat (1973), Neco, Atilla Atasoy, Coşkun Demir,
Güzin ile Baha." (11)
Kuşkusuz her alan gibi
müzikte de güncelin değerlendirilmesi de, yakın ve uzak tarihin
yazılması da kolay değil. Ama Kayahan'ın sözü ve müziğiyle
Nilüfer'in söylediği “Geceler” şarkısının
unutulabileceğini sanmıyorum.
….
Sorunlar bulaşıcı
mıdır? Bir alandaki sorun diğerlerine yansır mı? Eğitim
politikalarındaki yanlışlar bilim ve sanatın da önünü tıkar
mı? Verilen her yanlış karar gelecekteki bir kuraklığı hazırlar
mı? Yaşamlarda şiir olmayınca müzik, müzik eksilince şiir de
azalır mı? Dört bir yanın karmaşası çıkabilecek temiz, duru
seslerin de önünü keser mi? Yeni dünyanın hızlı paylaşım
olanakları nitelikli şiire ve müziğe ulaşılmasını
kolaylaştırmış mıdır? Yoksa daha mı zordur güzel bir şarkıyı,
özel bir şiir dinletisini, sahnede tiyatroyla bütünleşen sözün
ve müziğin duyarlılığını bulabilmek?
Meraklısı için söze,
müziğe ve şiire ulaşmanın yeni yolları bulunabiliyor. (12, 13,
14)
“…Kuşları
boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı…
Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz
mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde
yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını
göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için kötü
olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için
kötü olacak. Benden hikâyesi" diyen Sait Faik, sahnede
görülebiliyor.
Ataol Behramoğlu ve Haluk
Çetin’den şiir ve müzik dinletisi izlenebiliyor, Ümit Yaşar
Oğuzcan'dan Atilla Birkiye’nin hazırlayıp Mehmet Birkiye’nin
sahneye uyarladığı sunumun yer aldığı ve Vedat Sakman'ın
şarkıları ve gitarıyla katıldığı geceler yaşanabiliyor.
Sanatın sistemli olarak
dışlandığı, boyun eğmedikçe değersiz gösterilmeye
çalışıldığı koşullarda sanata gönül vermek, dünyaya
küçücük de olsa bir ışık ulaştırmaya çalışmak kahramanlık
mıdır?
....
Kahramanlar ölmemeli. Her
birey kendi öyküsünün kahramanı olmalı, yaşamını özgürce
çizebilmeli, dostlarıyla birlikte yeni dünyalar yaratabilmeli.
Başka dünyalardan ışık ve güç almalı. Yeni kahramanlar
öykülerini paylaşmalı, birlikte daha büyük ve daha güzel
öyküler yazmalı.
Herkes yaşamı savunmanın
bir kahramanı olabilir mi?
1. Süleyman Önel,
Türkiye’de Siyasal Partiler Hukukunun ve Siyasi Partilerin Güncel
Sorunları,
http://www.teias.gov.tr/ebulten/hukuk/TÜRKİYEDE%20SİYASAL%20PARTİLER%20HUKUKUNUN%20VE%20SİYASİ%20PARTİLERİN%20GÜNCEL%20SORUNLARI.htm,
2009
2. Çizgi Roman
Grubu Web Sitesi, http://teksastommiks2.tr.gg/
3. Karzan Kader, Neredesin
Süpermen?, http://www.beyazperde.com/filmler/film-208557/, 2013
4. Mehmet Arat,
Kitap Arkası: Ruhlar Evi,
http://kitapdili.blogspot.com.tr/2014/10/ruhlar-evi.html
5. Erol Anar, Bir
fotoğrafa altyazı: Diktatör ve yazar,
http://t24.com.tr/yazarlar/erol-anar/bir-fotografa-altyazi-diktator-ve-yazar,7193
6. Nazım Hikmet,
http://www.siir.gen.tr/siir/n/nazim_hikmet/
7. 14 Şubat'ta
Nilüfer'le konser veren Kayahan, 'hakkınızı helal edin' demişti,
http://t24.com.tr/haber/14-subatta-niluferle-konser-veren-kayahan-hakkinizi-helal-edin-demisti,292429
8. Sen zalim bir
insansın, http://www.hurriyet.com.tr/index/ArsivNews.aspx?id=251380
9. Asu Maro, Babası
bile inanmamıştı,
http://www.milliyet.com.tr/babasi-bile-inanmamisti/pazar/haberdetay/15.02.2015/2013924/default.htm
10. Mehmet Arat,
Çağdaş Taht Savaşları,
http://www.sanatlog.com/sanat/cagdas-taht-savaslari/
11. Türk Pop
Müziği, http://www.turkcebilgi.com/türk_pop_müziği
12. Savaş Dinçel
(Sait Faik Abasıyanık'tan oyunlaştıran) Murat Çidamlı
(Yöneten), Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye,
http://www.devtiyatro.gov.tr/programlar-sehirler-ankara-detay-meraklisi-icin-oyle-bir-hikaye.html
13. Ataol Behramoğlu
Ve Haluk Çetin’den Şiir Ve Müzik Dinletisi,
http://www.hurriyet.com.tr/yerel-haberler/Istanbul-Haberleri/ataol-behramoglu-ve-haluk-cetin-den-siir-ve-muz_72737
14. Atilla Birkiye
(Ümit Yaşar Oğuzcan'ın şiirlerinden hazırlayan) Mehmet Birkiye
(Sahneye uyarlayan), Önce aşk vardı,
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/konser/225797/Once_ask_vardi_.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder