İnsanlardan
umudu kestiğim zamanlar oluyor. Bu acı düşünce yazdıklarıma da
yansıyabiliyor. (1) Ama çocuklardan hiç vazgeçmedim. Çoğu kez
en az büyükler kadar bencil de olsalar, benim doğrularımı
beğenmeyip ayrı bir dünyada yaşasalar da, kara bulutların ardına
saklanan güneşin neredeyse gökyüzünü terk ettiği, en küçük
bir ışığın sızmadığı, tüm yolların kapanıp geçilebilecek
en ince patikaların da silindiği günlerde bile içimi yaşama
sevinciyle doldurabiliyorlar. Zor bir yılın ardından yine
belirsizliklerle dolu aylara hazırlandığımız bir dönemde
"Çocukların bu karanlık dönemin geride kalmasına katkısı
olur mu?" diye düşündüm. Dünyanın erkek egemenliğine
girdiği günlerden beri yaşanan zorunlu acıların sonunu getirmek
için kadınlara ve onların yumuşaklığını benimseyen erkeklere
destek olarak. (2) Geleceğe ilişkin en doğru kararları aldığını
öne süren sakallı, bıyıklı, temiz tıraşlı, genç, yaşlı,
takım elbiseli ya da kendi giyim tarzını dayatan koca adamlar
yüreklerini sağırlaştırıp yalnızca güce, kendi doğrularını
benimsetmeye ve çıkarlarını sonsuza dek korumaya odaklanmışken,
çocukları "Baba ne oluyor, ne yapıyorsun, dur artık!"
diye haykırabilirler mi? Haykırsalar seslerini duyan olur mu? Yoksa
sert bir tokatla "Sen de ölen, sakat kalan genç
direnişçilerden biri mi olacaksın yoksa?" sorusuyla
susturulurlar mı?
....
Epey
zaman önce BBC Dünya Haberleri kanalında bir çocuk kitapları
yazarıyla yapılan söyleşiye rastlamıştım. Ne Hardtalk
programını yapan Sarah Montague, ne de Jacquiline Wilson tanıdığım
kişiler değildi. Ama Wilson'ın "Böyle davranmalısınız
demek için yazmıyorum, yalnızca benim karakterlerim böyle yapıyor
diyorum" sözü dikkatimi çekmişti. Bilginin yabancılaştığı,
yalnız eğitim sistemi ve çocukların geleceğiyle (3) değil tüm
iletişim kanallarıyla acımasızca oynandığı koşullarda bu
yaklaşımın önemli olduğunu düşünmüştüm.
Konuşmayı
duyduğum sırada bilmiyordum, Türkçe'de epey Jacquiline Wilson
kitabı yayımlanmış. "Hepimiz Birimiz İçin",
"Kardeşimle Başım Dertte", "Bay Havalı",
"Kızlar Aşık Oluyor", "Anneme Neler Oluyor?"
ve "Dinozorun Beslenme Çantası" başlıklarına
rastladım. (4) Yazarın bir de hoş İnternet sitesi var. Çocuklar
burada üye olup kendi odalarına girebiliyor, yazarın kendisinden
özel bir mesaj alabiliyor, yeni kitapları gönderilen bültenlerle
öğrenebiliyorlar. (5) Şu anda sitede Wilson'ın yıl sonu mesajı
var. Bu yıl gecikmiş olduğunu, Noel armağanlarını henüz
almadığını, tek bir Noel kartı bile yazmadığını, ağacını
alıp süslemediğini, börek ve Noel pudingini yapmadığını
söylüyor. Yeni kitabı için yoğun bir çalışmanın içindeymiş.
Kahramanı Opal zor bir dönemden geçiyormuş. "Umarım onun
için mutlu bir son yazmayı başarabilirim" diyor. Sabahları
elle yazdığını, öğleden sonra da biraz değiştirerek daktilo
ettiğini belirtiyor. Yazdığı ilk bölümleri ne tür bir kapak
tasarlayacağını düşünmeye başlaması için Nick Sharrat'a
gönderiyormuş. Galeri bölümünde onun hazırladığı kitap
kapakları görülebiliyor. Siteye üye olan çocuklar da
Jacqueline'in kitapları için tasarladıkları kitap kapaklarını
yükleyebiliyor. (6)
Kuşkusuz
Türkiye'de de bu tür çalışmaları yapabilecek, düşünüp
üretebilecek çocuklar var. Ne yazık ki eğitimle ilgili
politikalar bunların sayısını artırmayı amaçlamıyor. Belki de
tam tersini yapıp olan ışıkları bile söndürmeye, davranışları
kontrol etmeye, herkesi kendine benzetmeye, yaşamdan soğutmaya,
sorgulamadan itaat etmeyi öğretmeye çalışıyor. Geleceği
biçimlendirmek için atılan adımlar umut vermiyor. Özgür
düşüncenin önü açılmadıkça eğitime yapılan tüm
yatırımların boşa gittiği, gideceği görmezden geliniyor.
Kemal
İnal eğitim sistemindeki başarısızlığı dört temel nedene
bağlıyor. (7)
İlk
olarak bilgi, yetenek ve beceri sahibi, çok iyi yetişmiş uzman
kadroların son dönemlerde MEB merkez ve taşra teşkilatından
sürüldüğünü söylüyor. Neredeyse tüm okulların müdür ve
yardımcıları eğitim bilimleri, pedagoji, psikoloji, sosyoloji ve
antropoloji konusunda bilgisiz kişilerden seçilmiş. Eğitime
geleneksel açıdan bakan ilahiyat temelli bu yapıyla eğitim
sistemi, artık partizanlık, patronaj, hemşerilik, tarikatçılık
gibi ayrımlar üzerinden temellendirilmeye ve işletilmeye
başlanmış. Eğitim-Sen gibi sendikalar, MEB merkez ve çevre
örgütlerinde kalitesizleşme sonucu oluşan çarpık işgücü
istihdam politikalarına dikkat çeken araştırmalar, raporlar ve
eylemlerle kamuoyunda farkındalık çalışmaları gerçekleştirmiş.
MEB, bu tür çalışmaları ideolojik olarak etiketleyip kulak ardı
etmiş, suçlamış.
İkinci
neden olarak laik, demokratik ve bilimsel eğitimin bu dönemde hiç
olmadığı kadar geriletildiğini gösteriyor. Kuran kurslarının
aşırı artışı, orta düzeydeki imam hatip okullarının açılışı
ve zorunlu din dersinin yanı sıra seçmeli üç din dersinin daha
müfredata konulması sonucu öğrencilerin mistik bilgilere
yönlendirildiğini, derslerde bilimsel evrim teorisinden bahsetmenin
artık kahramanlık gerektirdiğini söylüyor. Bu teoriden bahseden
öğretmenler ya veliler ve okul yönetimleri tarafından kınanmış,
ya da MEB teşkilatı haklarında soruşturma açmış. Artık din
eğitimi, en az fen eğitimi kadar prestijli olmuş.
Üçüncü
başlığı “teknoloji fetişizmi”. F@TİH gibi projelerde ileri
teknolojinin dersliklerde kullanımıyla eğitimde ilerleme
sağlanacağı sanılmış. Oysa öğrencilere ücretsiz dağıtılmaya
başlanan tablet bilgisayarlar, sınıflara yerleştirilen akıllı
tahtalar gibi aletler gereken tutarlı bir eğitim içeriği
olmayınca işe yaramamış. Teknoloji fetişizmiyle teknolojiden
rasyonel biçimde yararlanma arasındaki fark anlaşılamadığı
için başarısızlığın nereden kaynaklandığı da
görülemiyormuş. İnal, ileri teknolojiyi kullanacak olan
öğretmenlerin ağır çalışma koşullarının düzeltilmediği ve
teknolojiyle demokratik ve bilimsel değerler aktarılmadığı
sürece ilerleme sağlanamayacağını söylüyor.
Dördüncü
bölümde “çarpık sınav mantığı” çelişkisini işliyor.
Tüm eğitim sistemi, sınav mantığı üzerine her geçen sene daha
güçlü biçimde temellendirilmiş, sınavlar eğitim sistemini esir
almış. Öğrencinin ilgi ve yeteneklerini ortaya çıkarması
gereken bu değerlendirme aracı, yalnızca iyi okullara girişin
önündeki aşılması gereken engel olarak algılanmış. Sınav
sayısı sürekli artırılırken dershane, etüt merkezi, okuma
salonları gibi özel öğretim kuruluşlarının sayısı ikiye
katlanmış. “İnsan olmak”, “ülkesine faydalı biri haline
gelmek”, “insanlık için iyi şeyler yapmak” gibi değerlerden
kimse bahsetmez olmuş.
....
Günümüzde
iş yapmanın tüm biçimleri gibi eğitimin de değişmesi
kaçınılmaz. Yaşamımız her an hızlanırken "Işık
Patlamaları" ayrı bir önem kazanıyor. Binlerce yıl
karanlıkta yaşayan insanlar ateşle aydınlandıklarında, eskiden
el yazmaları ve duman işaretleriyle iletilen bilgiler matbaa ve
elektrikten yararlanarak iletildiğinde başlamış değişim
sürecinin yeni bir aşamasına girildi. Işık hızıyla haberleşen
bir dünyada yaşamanın yeniden tanımlanması gerekiyor. (8)
Işıktan düşen notlar şu anda İnternet dünyasında dolaşıyor,
kimi yayılıp büyüyor, kimi sessizleşip siliniyor. Suya düşen
taşın yarattığı dalgaların sönmesi kaçınılmazdır.
Düşünceler de bu modelin dışında değildir. Bireyin kafasında
dönüp duran yansımalar yok oluyorlardı, sözcükler ve yazı
onları kalıcı kılmıştı. Artık iletişimin yeni bir
aşamasındayız. İronik olarak, kafamızdakilerle onları
aktardığımız ortam arasındaki farklar azaldı. İkisi de suya
yazılmış, her an silinebilecek yazılar olarak elektriğin
dalgalarında buluştu.
İnternet
olmasa İpek Paraşüt'ü (9) duyar mıydım, ne zaman duyardım,
bilmiyorum. The Paris Review 1953'te kurulmuş ve sayfalarında
Adrienne Rich, Philip Roth, V. S. Naipaul, T. Coraghessan Boyle, Mona
Simpson, Edward P. Jones ve Rick Moody gibi günün önemli
yazarlarına yer vermiş. Jack Kerouac'ın Meksikalı Kız öyküsünü
1955'te yayımlayarak onun çalışmalarını ilk fark edenlerden
olmuş. John McPhee'nin en çok ilgi gören çalışmalarından İpek
Paraşüt'ün adı burada yazarla yapılan bir söyleşide geçiyor.
Kurgudışı edebiyattaki sanatsal yöne bir örnek olarak McPhee'nin
işlediği konu ne olursa olsun buna özgün bir yaklaşımla baktığı
söyleniyor. McPhee yazısına kişisel bir yan katıyor, onu konuyla
ilgili yazmaya itenin ne olduğunu bir biçimde dile getiriyormuş,
böylece her konu ipek bir paraşüt gibi açılıyormuş, yükseğe
uçarak ve birdenbire renklere ve değişik biçimlerle bezenmiş
olarak ortaya çıkıvererek.
Yaşamda
da ince ayrıntılar düşünülerek hazırlanmış gizli paraşütler
zamanı geldiği anda birdenbire açılıp gökyüzünde
beliriveriyor, tüm dünyamızı kaplıyor.
Bu
yeni koşullar olmasa yolsuzluk operasyonları böyle gündeme gelip
yayılabilir miydi? Düşünüp gören insanlar kime (Hırsıza mı,
yakalayana mı, ev sahibine mi, yoksa korkak bir karanlık içinde
akrep gibi yaşayan dünyanın en tuhaf mahlukuna mı?) kızacaklarını
bilemeden olup bitenlere yine çaresizlik içinde bakarlar mıydı?
Serçe gibi telaşlı, midye gibi kapalı ve rahat yaşayıp seçim
sandığı sürülerine hemen katılıveren kardeşlerini
anlayabilirler miydi? (10) Peki bu şiir kime, ne anlatabilirdi?
Akrebe mi, yoksa hüzünlü bir sessizliğe gömülüp kara kara
düşünenlere mi bir mesaj verirdi?
Yaşamını
barış içinde sürdürmek isteyen çoğunluk için bu olup
bitenlerin anlamı ne? Filler tepişirken bir kez daha çimenler mi
eziliyor?
Nasıl
bir ülkede "Cinayette dokunmadılar yolsuzluk operasyonunda
attılar" başlığı atılabilir? (11) Bunun yazılabilmesini
basın özgürlüğünün bir göstergesi olarak görüp sevinmeli
miyiz? Yoksa daha karanlık günlere hazırlananların şimdilik
zararsız buldukları için sonucu etkilemeyecek bir haber diye ses
çıkarmadıklarını mı düşünmeliyiz?
Hukukun,
insan haklarının ve yasama yürütme yargı arasındaki kuvvetler
ayrılığı dengesinin korunduğu, basının haber alabildiği ve
verebildiği, seçmenlerin gelişmeleri öğrenerek gerektiğinde
seslerini duyurabildiği bir yerde tüm bunlar yaşanabilir miydi?
Nasıl
bir ülkede yolsuzluğu soruşturanlar hain ve düşman ilan edilir,
kimin ne yapmış olduğu bir yana bırakılıp olayın çözümü
seçim propagandalarıyla kazanılacak bir başarıya bağlanır? Bir
oylama yapılıp yüzde doksan dokuzun desteğini alsa katil artık
katil olmayacak mıdır? Seçim kazanan hırsızın çaldıkları
artık soruşturulmamalı mıdır?
Nasıl
bir ülkede "İstanbul’da Bakanların çocuklarının da
aralarında bulunduğu 'yolsuzluk ve rüşvet' iddiaları ile ilgili
operasyonun başlaması ile birlikte önce İstanbul Emniyeti'nde kar
yumağı şeklinde başlayan süreç, adeta bir çığa dönüşerek
Türkiye çapına ulaştı" (11) haberleri yapılırken utanç
duyulmaz, üstelik tepki gösterenler engellenir?
Nasıl
bir ülkede bu olaylar yaşanabilir, yolsuzluk güçler savaşında
önemsenmeyecek küçük bir ayrıntı olarak görülerek
unutturulmaya çalışılır, tüm söylenenlere kulak tıkanıp
inanılmaz yorumlar yapılabilir?
Yaşamları
tüm olanların dışında sürüp giden çimenlerin olup bitenden
haberi yok. Bilseler, anlamaları kolay değil. Yazılanları,
yorumları (12) okusalar bile işleri zor.
"Yolsuzluk
operasyonu, bazen sadece bir yolsuzluk operasyonu değildir."
"Neye
niyet, neye kısmet... Açıkçası bu satırların yazarı dahil
'Cemaat' merkezli gerginlikleri izleyen pek çok kişi, iktidar
kanadındaki bazı önemli kişilere ait cinsel içerikli kasetlerin
siyaset piyasasına sürülmesini bekliyorduk. Bunun yerine yolsuzluk
iddialarına dayalı gözaltılar geldi."
"Aralarında
3 bakanın oğlunun da olduğu iddia edilen dünkü operasyonun böyle
bir hakkaniyeti ortaya çıkarmak için yapıldığından çok emin
değilim. Haa... Bu operasyon normal bir zamanda yapılmış olsaydı
eğer, doğruluğundan şüphe duymak bir yana, emin olun "o
operasyon sonuna kadar gitsin" diye elimden gelen desteği
verirdim. Ama böyle bir zamanda... Emniyet ve yargı içinde konuşlu
olduğu bilinen derin yapının, çetelerin mevcut hükümeti şantaj
yaparak sindirmeye, diz çöktürtmeye çalıştığı bir dönemde
yaptığı bu operasyon maalesef hiç inandırıcı gelmedi bana."
"Bu
37 kişinin içerisinde ne yazık ki hâlen babaları bakanlık
görevinde olan isimler de var. İçişleri Bakanı Muammer Güler'in
oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu
Salih Kaan Çağlayan ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın
oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar da ne yazık ki gözaltına alınanlar
arasında bulunuyorlar. Bu kişiler gerçekten yolsuzluk ve rüşvet
suçu işlemişlerse, elbette cezalarını çekmelidirler. Tabiatıyla
genç ve iyi eğitilmiş insanımızın içine düştüğü bu durum
çok üzücüdür. Lâkin ben en çok da bu oğulların babalarının
durumuna üzülüyorum."
"Bir
operasyon hükümete kadar uzanıyorsa bunu yapanlar ya çok çılgın
olmalı ya da ellerinde şek ve şüphe götürmeyecek, inkâr
edilemeyecek, tevil yapılamayacak netlikte belgeler bulunmalı.
Zaten yargının görevi hukuka aykırı olan, yasaların suç
saydığı, kriminal vakaların üzerine gitmek değil midir? Böyle
konuların üzerine gitmemek, yargının bizzat kendisinin suç
işlemesi anlamına gelir."
"Türkiye’de
bir köşe yazarıysanız dünkü ‘Yolsuzluk operasyonu’nu es
geçemezsiniz. Bu operasyona değinen yazınızı ise ‘Ak Parti
iktidarı’ ve ‘Cemaat’ ya da ‘Hizmet’ sözcüklerini
geçirmeden yazamazsınız. Öyle yaparsanız, Bizans kuşatıldığı
sırada şehrin içinde ‘meleklerin cinsiyeti’ni tartışan bir
piskopos ile aranızda pek bir fark kalmaz." Biz öyle
yapmayalım. Farklı bir açıdan ‘konu’ya yaklaşmayı
deneyelim. İngilizce bir söz vardır ‘Power corrupts’ diye;
devamı da şöyledir: ‘Absolute powers corrupts absolutely.’
Türkçeye şöyle çevrilebilir: “İktidar bozar” ve “Mutlak
iktidar mutlaka bozar.”
"Dün
başlayan yolsuzluk operasyonları ile kentsel dönüşümün nihayet
ekonomisini de konuşmaya başlıyoruz."
"Türkiye
17 Aralık sabahına bambaşka bir haberle uyandı. Tanınmış
işadamları, bankacılar, siyasetçi ve siyaset bağlantılı birçok
isim gözaltına alınmıştı. Aralarında son dönem parlayan
inşaatçı Ali Ağaoğlu’dan İran Azerisi işadamı Reza Sarrab’a
(Türk vatandaşlığına geçiş sonrası Rıza Sarraf), Halk
Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan, İstanbul Fatih’in AK
Partili Belediye Başkanı Mustafa Demir’in yanı sıra, üç
bakanın çocuklarının da bulunduğu bildiriliyordu."
"Evet,
Türkiye'de devlet iktidarını denetleme üzerine kurulu müthiş
bir iktidar kavgası var. Bir tarafta seçilmiş meşru bir iktidar,
diğer tarafta bu iktidarın alanını daraltmaya, mümkünse tasfiye
etmeye yönelen bir irade.. Hemen her zayıf nokta, zaaf üzerinden,
iktidar alanına yönelik müthiş ve sofistike bir saldırı
organize ediliyor. Önce bir muhalefet dili oluşturuluyor. Kamuoyu
algısı ciddi biçimde yönlendiriliyor. Ardından bu algıya
yönelik operasyonlar servis ediliyor. Devlet iktidarını
denetlemeye, bu denetleme kampanyasının önünde duranları tasfiye
etmeye yönelik irade hiçbir şekilde Türkiye ile sınırlı değil.
Sınırı aşan, çok yönlü, çok taraflı bir mücadele izliyoruz.
Bu kanaat kişisel değil, toplumsal bir zemin bulmuş durumda."
"Öncelikle
ilkeyi net ortaya koyalım: Yolsuzluğa bulaşmış olan babam da
olsa, cezasını çeksin. Bu cümleyi kurmak, benim gibi hâlâ
kirada oturan birisi için en rahatı ve en kolayı. Şimdi gelelim
zor kısmına; yerel seçim sathı mailine girilmişken yapılan bu
operasyonun perde arkasında başka siyasî-iktisadî motivasyonların
olması ihtimaline..."
"Hukukun
üstünlüğüne dayalı rejimlerin vatandaşları ayrıcalığa
sahiptirler. Çünkü sabah karanlığı kapıları çalındığı
zaman, gelenin sütçüden başka biri olamayacağını bilirler.
Öyle bir rüyanın gerçekleştiğini görmek için kim bilir kaç
yıllar bekleyeceğiz?"
"Fethullah
Gülen cemaatiyle AKP hükümeti arasında 2007’de kurulmuş gibi
gözüken ittifakta birçok kırılma noktasına tanık olmuştuk.
Bunların ilk akla gelenleri ÇYDD Başkanı Prof. Türkan Saylan’ın
evinin Ergenekon soruşturması kapsamında polis tarafından
basılması (13 Nisan 2009); Mavi Marmara olayının (31 Mayıs 2010)
ardından Gülen’in Wall Street Journal’a mülakat vererek İsrail
yanlısı pozisyon alması; gazeteciler Ahmet Şık ile Nedim
Şener’in Odatv soruşturması kapsamında tutuklanmaları (3 Mart
2011); Prof. Büşra Ersanlı ve yayıncı Ragıp Zarakolu’nun KCK
soruşturması kapsamında tutuklanmaları (28 Ekim 2011) ve nihayet
MİT Müsteşarı Hakan Fidan başta olmak üzere eski ve görevdeki
bazı MİT yöneticilerinin PKK ile Oslo görüşmelerini
yürüttükleri için özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya
tarafından ifadeye çağırılması (7 Şubat 2012)."
"Ankara
toz duman dersek abartı olmaz. Dershanelerle başlayan gerginlik dün
başlayan yolsuzluk operasyonu ile zirve yaptı."
"Demokratikleşme
tarihini geriye doğru yazamazsınız. Önce 'hükümet medyası
görmüyor, penguenler…' falan edebiyatına başladılar. Yurttan
sesler korosu bu ezgiyi okurken, yandaş dedikleri televizyonlar
bırakın haberi her bültende son dakika geçmeyi, operasyonların
piyasalara etkisini konuşmaya başlamıştı bile."
Yolsuzluk
operasyonu dünya basınında da yer almış. (13)
....
Tüketim
toplumlarında galiba yalnızca deterjan ve diş macunu değil,
düşünceler ve algılar da halkla ilişkiler çalışmalarıyla
pazarlanıyor. Reklamlar öncelikle kadınları ve çocukları hedef
alıyor. Tüm topluma yayılıp kök salmak, vazgeçilmez olmak
istiyorlar. Marka değerinin yükselmesi üründen bile önemli
oluyor. İnsanlar yolda görseler üzerine basıp geçecekleri bir
kumaş parçasına yoksul bir ailenin aylık harcamasının üstünde
paralar ödeyebiliyor.
Türkiye'de
son dönemlerde ortalığın bu denli karışmasının nedeni güçler
savaşında yeni bir aşamanın başlaması, yakında gerçekleşecek
yerel ve genel seçimler. Güçlüler bu yüzden konumlarını
korumak, yerlerini sağlamlaştırmak istiyorlar. Güçsüzlerinse
hep güçsüz kalmaları için önlerini kesiyorlar, susturuyorlar,
sindirmeye çalışıyorlar. Çoğunluğun oranların dışına
çıkmamasını, hep izleyici kalmasını, yalnızca oy kullanarak
bir sayının içinde kaybolmasını istiyorlar. "Özgürlük"
diye haykıran kitlelerin ne dediğini umursamıyorlar. "Verdiğimiz
kadar özgürlükle istediğimiz gibi yaşayacaksınız, kesin
sesinizi!" diye azarlıyorlar.
Oysa
özgürlüğün önünü kesmek sanıldığı kadar kolay değildir.
Düşünüp kendi yolunu seçebilen kitleler oranların içine
hapsedilemezler, en az su kadar güçlüdürler. Yollardan çağlayarak
akarlar. Karşılarına çıkan kayaların çevresinden dolaşırlar,
önleri alışveriş merkezi inşaatlarıyla kesildiği için
geçemezlerse toprağın altına inerler, sabırla uzun bekleyişlere
katlanırlar. Er ya da geç denize ulaşırlar.
....
Gelecek
daha güzel olacaksa çocukların yorulmadan akan bir ırmak olmayı,
denize kavuşmayı, deniz olmayı öğrenmesi gerek. Bu yüzden
çocuklar için edebiyat çok önemli. İnsanı ve yaşamı, geçmişi
ve geleceği bencil yaşlıların öfkeli yalanlarından değil,
bilimin ve sanatın duru gerçekliğinden öğrenebilmeleri için.
Seçimler
yaklaşıyor. Yıllarca cehaletin kör karanlığına itilmiş
insanlar belki de son ve kesin yürüyüşlerine sessizce
hazırlanıyorlardır. Kadınların ve onların yumuşaklığına
saygı gösteren erkeklerin gizli güçlerini çocukları için
kullanmayı düşünüyorlardır. Bunun "Geleceğimizi
karartmayın!" diyen çocuklarını dinlemek için son şansları
olabileceğini belki de anlamak üzeredirler.
Çocuklar,
kadınlar ve erkekler, seçmenler, seçebilenler, seçemeyenler.
Artık yaşama sahip çıkmanın yeni yollarını bulmalı,
geleceklerini başkalarının eline bırakıp sessiz bir bekleyişe
girmemelidirler. Ortak akıl, gücünü kendi çıkarlarını korumak
için kullanan birkaç kişinin gerçek yüzünü çoktan görmüştür.
Bu gerçeği demokrasi oyununun sayılarına yansıtması zor
olmayacaktır.
1.
Mehmet Arat, Doğanın En Büyük Yanlışı: İnsan,
http://blog.milliyet.com.tr/doga-nin-en-buyuk-yanlisi--insan/Blog/?BlogNo=352989
2.
Mehmet Arat, Kadınlar Nerde?,
http://www.sanatlog.com/sanat/kadinlar-nerde/
3.
Mehmet Arat, Bilginin yabancılaşması,
http://blog.milliyet.com.tr/bilginin-yabancilasmasi/Blog/?BlogNo=356091
4.
Jacqueline Wilson - arama sonuçları,
http://www.kabalci.com.tr/index.php?p=Products&q=+Jacqueline+Wilson&search=1
5.
My Room, http://www.jacquelinewilson.co.uk/myRoom.php
6.
Your Work, http://www.jacquelinewilson.co.uk/gallery.php?g=2
7.
Kemal İnal, Mesele sadece teknoloji değil,
http://www.radikal.com.tr/radikal2/mesele_sadece_teknoloji_degil-1166059
8.
Mehmet Arat, Işıktan Düşen Notlar,
http://mehmetarat.blogspot.com/
9.
John McPhee, The Art of Nonfiction No. 3, Interviewed by Peter
Hessler,
http://www.theparisreview.org/interviews/5997/the-art-of-nonfiction-no-3-john-mcphee
, Spring 2010 No. 192
10.
Nâzım Hikmet, Dünyanın En Tuhaf Mahluku,
http://www.siir.gen.tr/siir/n/nazim_hikmet/dunyanin_en_tuhaf_mahluku.htm
11.
Toygun Atilla, Cinayette dokunmadılar yolsuzluk operasyonunda
attılar, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25407568.asp
12.
10 gazeteden 22 yazar yolsuzluk operasyonu hakkında ne yazdı?,
http://t24.com.tr/haber/10-gazeteden-20-yazar-yolsuzluk-operasyonunu-yazdi/246349
13.
Yolsuzluk Operasyonu Dünya Basınında,
http://www.haber3.com/yolsuzluk-operasyonu-dunya-basininda-haberi-2374965h.htm