George
Orwell'in "1984" adlı distopik romanını (1) "2000+X"i
yazmaya başlamamdan 14, kitabın başlığındaki yıldan 28,
yazıldığı yıldan 63 yıl sonra okudum.
Kitabı
okumadığım, filmini (2) izlemediğim halde hakkında epey bilgim
vardı. "Büyük Birader" herkesin bildiği bir terim
olmuştu. Ayrıca Gerçek Bakanlığı üzerinde de genel bir izlenim
edinmiştim.
"1984"
romanını 2012'de okumanın anlamı nedir?
İlk
notum her yerde herkesi gözetleyen büyük ekranların günümüz
dünyasında artık pek de öyle büyük bir yenilik sayılamayacağı
olacaktır. Şanslıyız, bunlara artık sahibiz. Yüksek
çözünürlükteki kameralar ve casusluk araçları yalnızca
istihbarat örgütlerine değil, önem verdikleri, kıskandıkları
veya nefret ettikleri kişileri gözlemeleri için bireyler için de
çalışıyor.
İkinci
nokta kitabın gücüdür. İlk yayımı bir dünya savaşından
sonra, Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği arasındaki soğuk
savaş döneminin başladığı yıllarda yapılmıştı. Avrasya ve
Okyanusya duvarların çöküşünden önce getirdikleri çağrışımları
bugün okuyanlarda yaratamayabilir.
Üçüncü
ve son olarak, Winston ve Julia'nın öyküsünde kalıcı bir değer
olduğunu hissediyorum. Aralarındaki sıradışı aşk öyküsü
nedeniyle değil, zor koşullardaki insan davranışını bir
psikolojik derinlik düzeyiyle yansıttığı için. II. Dünya
Savaşı sonrasında gerçekleşen pek çok değişikliktensonra
onlara bugünün dünyasından bakmak farklı bir perspektif
yaratmaktadır.
Orwell
"1984" romanında iyimser görünmemektedir. İyimser olmak
için bugün de daha fazla neden bulunmasa da temel insan değerleri
hâlâ
geçerli
kabul edilebilir. Ayrıca kentler, duvarlar, pencereler daha az
tozludur, genel görüntü de yazarın 1949'da II. Dünya Savaşı'ndan
hemen sonra çizdiği kadar karanlık değildir.
....
Romanlar
zihinlerde görüntüler ve anılar yaratır. Bunlar berrak ya da
bulanık olabilir. Birçok durumda yazarlar genel okunabilirliği
sağlamak için yüksek bir açıklık düzeyi kullanırlar. 1984
romanında gelecekteki bir dünyadaki karanlığın kesin bir resmi
vardır, ama karakterlerdeki insan özellikleri, günlük yaşam,
toplumsal organizasyon, teknoloji, ekonomi ve politika yüksek
tanımlama düzeyinin altında tutulmuştur. Bu özelliğin gelecek
için yazılan bir kurgu yapıtta kritik olduğu söylenebilir.
1903'te
doğmuş, yaşam süresinde iki dünya savaşına tanıklık etmiş,
1921'de imparatorluk polisine (Burmese Indian Imperial Police)
katılmış biri olarak Orwell daha sonra şunları söyleyecektir:
"Emperyalizmden nefret etmek için onun bir parçası olmanız
gerekir." Beş yıl sonra yazar olmak için
işten ayrılmıştır. Bunu yapmış olmasa da emperyalist sistemin
yapısını anlayabilirdi. Ancak yaşamını büyük olasılıkla
deneyiminin sonuçlarını bırakamadan tamamlamış olurdu.
Yaşadığı
dönemde dünya savaşlarında ve iç savaşlarda insanların çekmiş
olduğu acılar düşünüldüğünde niçin bir ütopya değil de
distopya yazdığını anlamak zor değildir.
....
Kitap
için yazdığı sonsözde Erich Fromm 1984'ü bir ruh durumunun
ifadesi ve bir uyarı olarak tanımlamaktadır. Durumu insanın
geleceğine ilişkin bir umutsuzluk, uyarıyı da insan değerlerini
yitirme riski olarak belirtir.
Orwell'in
kötümserliğinin ardındaki nedenleri şöyle açıklar:
1.
Barış ve demokrasi uğruna savaşma görüntüsü altında Avrupa
güçlerinin bölgesel hırsları için milyonlarca kişinin öldüğü
I. Dünya Savaşı.
2.
Stalin'in tepkisel devlet kapitalizmiyle sosyalist umutların
uğradığı ihanet.
3.
Yirmili yılların sonundaki ağır ekonomik kriz.
4.
Kültürün dünyadaki en eski merkezlerinden biri olan Almanya'da
barbarlığın zaferi.
5.
Otuzlardaki Stalinist terörün çılgınlığı.
6.
Savaşan ulusların I. Dünya Savaşı'nda yine de biraz var olan
etik değerlerini tümüyle yitirdikleri II. Dünya Savaşı.
7.
Hitler'in başlattığı, Hamburg, Dresden ve Tokyo gibi kentlerin
yıkımıyla ve Japonya'ya karşı atom bombası kullanılmasıyla
sürdürülen sivil kitlelerin sınırsızca yok edilmesi.
8.
Nükleer silahlarla uygarlığın yok olma riski.
Orwell'in
bu konuda yalnız olmadığını belirterek Yevgeny Zamyatin'in "Biz"
(1924), Aldous Huxley'in "Cesur Yeni Dünya" (1932) ve Jack
London'ın "Demir Ökçe" (1908) yapıtlarını negatif
ütopya, distopya listesine ekler. 1984'ün özgün katkısının
"İnsan doğası nasıl değiştirilebilir?"
sorusunda
bulunduğunu söyler.
....
"1984",
Yenidil (Newspeak, yeni konuşma biçimi, kitaptaki dünyanın üç
ana bölümünden biri olan Okyanusya'nın resmi dili) ilkeleri için
bir ek içeriyor. Burada dil ve düşünce arasındaki ilişki analiz
ediliyor. Bağımsızlık Bildirgesi Yenidil'de ifade edilmesi
neredeyse olanaksız olan metinlerin bir örneği olarak veriliyor.
Winston
1945, Julia 1958 doğumlu. 1984'te ikisi 39 ve 26 yaşlarında.
Orwell (1903-1950) kitabı 1949'da yazmış.
Kitap
hakkında önceden duyduğum epey bilgi olmasına karşın okumadan
önce Julia'yla karşılaşmamıştım. Benimle aynı yıl doğmuş
olan Julia romanın ana kadın karakteri. Michael Jackson ve
Madonna'yla da hiç karşılaşmadım. Onlar da 1958'de doğmuş.
Doğum günü bizimle aynı olan insanlara kendimizi yakın
hissediyoruz. Aynı yıl doğmuş olmak da önemli bir ortak yan. Çin
takviminde 1958 bir köpek yılı.
Çin
takviminde yılların 60 yılda bir tekrarlanan adları var. Birlikte
kullanılan iki bileşenleri bulunuyor. İlk bileşen bir "Kutsal
Gövde" (1:jia 2:yi 3:bing 4:ding 5:wu 6:ji 7:geng 8:xin 9:ren
10:gui), ikincisi bir "Dünya Dalı" (1:zi(fare) 2 chou(ox)
3:yin(kaplan) 4:mao(tavşan) 5:chen(ejderha)
6:si(yılan) 7:wu(at) 8:wei(koyun) 9:shen(maymun) 10:you(horoz)
11:xu(köpek) 12:hai(domuz) olarak tanımlanıyor. Altmış yıllık
döngünün ilk yılı jia-zi, ikincisi yi-chou, üçüncüsü
bing-yin. (3)
İçinde
bulunduğumuz altmış yıllık döngü 2 Şubat 1984'te jia ziyle,
bir fare yılıyla başlamış.
....
Kitabı
okurken not aldığım bazı noktalar var. Bunların seçiminde
kullanılmış nesnel kriterler yok, ancak kitapta sözü edilen ya
da çağrıştırılan düşüncelerden bazılarını hatırlamak,
tartışmak için ipuçları verebilirler.
"Üretim
ve tüketimin birbirine yöneldiği kendini kapsayan ekonomilerde,
hammaddeler için rekabet ölüm kalım sorunu olmaktan çıkarken
önceki savaşların temel nedeni olan yeni pazarlar için yayılma
olgusunun da sonu gelmiştir. Üç süper gücün her biri öylesine
geniştir ki gerek duydukları malzemelerin
neredeyse tümünü kendi sınırları içinden elde
edebilmektedirler. Savaşın dolaysız bir ekonomik nedeni kaldıysa,
bu artık emek gücü için savaştır."
(Sayfa 166)
Burada
günümüzdeki otomasyon olgusunun bu öngörüyü biraz değiştirmiş
olduğunu söylemek istiyorum. Çin ve Uzakdoğu şu an için düşük
işçilik ücretlerine sahiptir, ama belirli bir sürede otomasyon ve
özel nitelikli emek ihtiyacı bu resmi değiştirebilir. Bu konu
henüz açıklığa kavuşmuş
görünmemektedir.
Bir bakıma, otomasyon insan gücüne olan ihtiyacı ortadan
kaldırmaktadır, ancak ekonomiler yine de birçok alanda insan
etkinliklerine gerek duymaktadırlar.
"Piramidin
tepesinde Büyük Birader vardır. Büyük Birader asla yanılmaz ve
mutlak güce sahiptir. Her başarı, ulaşılan her hedef, her zafer,
her bilimsel
keşif, tüm bilgi, tüm akıl, tüm mutluluk, tüm erdem onun
liderliğinden ve verdiği esinden kaynaklanır."
(Sayfa 185)
Bu
resim evrensel bir ruh adına mutlak otorite kullanan tutucu bir
lideri çağrıştırmaktadır.
"Onun
altında nüfusun muhtemelen yüzde seksen beşini oluşturan prol
olarak adlandırdığımız aptal kitleler gelir."
(Sayfa 85)
Aziz
Nesin toplumun yüzde yetmişinin aptal olduğunu söylemiş, daha
sonra bunu düşük bulup değeri yüzde doksan olarak düzeltmişti.
Onun sayılarının ortalaması yüzde seksen. Kitapta verilen
değerse yüzde seksen beş.
"Şair
Ampleforth ayaklarını sürüyerek hücreye girdi."
"Bir
satırın sonunda 'God' (Tanrı) sözcüğünün kalmasına izin
verdim."
"Dilin
tamamında 'rod' (değnek) için yalnızca on iki uyak olduğunun
farkında mısınız? İngilizce şiirin tüm tarihi İngilizce'de
uyak olmamasıyla belirlenmiştir."
(Sayfa 205-206)
"Seni
kim ihbar etti?" diye sorar Winston. "Küçük kızımdı"
der Parsons ve ekler: "Aslında onunla gurur duyuyorum. Onu
doğru yetiştirmiş olduğum görülüyor."
(Sayfa 208)
"Kendi
acımı iki katına çıkararak Julia'yı kurtarabilecek olsam bunu
yapar mıydım? Evet, yapardım." Ama bu yalnızca alması
gerektiğini bildiği için
almış olduğu entelektüel bir karardı. Gerçekte böyle
hissetmiyordu."
(Sayfa 212)
"Dünyada
hiçbir şey fiziksel acı kadar kötü değildir. Acı varsa
kahraman yoktur, hiç yoktur" diye düşünüp duruyordu, yerde
acıdan kıvranıyor, kullanılmaz
durumdaki sol kolunu umutsuzca kavrıyordu.
(Sayfa 212)
"İtiraf
bir formaliteydi yalnızca, işkence gerçek olsa da."
(Sayfa 214)
O'brien
ortaçağdan, engizisyondan, Alman Nazilerden, Rus Komünistlerden
söz eder. (Sayfa 226)
"Biz
inanmayı reddedenleri bize direndikleri için yok etmiyoruz. Bize
direndiği sürece onu asla yok etmeyiz. Onu dönüştürürüz,
zihninin derinliklerini
yakalarız, onu kendi yanımıza getiririz. Öldürmeden önce onu
bizlerden biri yaparız."
(Sayfa 227)
"Başkalarının
iyiliğiyle ilgilenmiyoruz, yalnızca güce ilgi duyuyoruz."
(Sayfa 234)
"Alman
Nazileri ve Rus Komünistleri yöntemlerinde bize çok yaklaştılar
ama hiçbir zaman kendi gerçek nedenlerini kabul edecek cesareti
gösteremediler.
Gücün amacı güçtür."
(Sayfa 235)
"Eski
uygarlıklar sevgi ve adalet üzerine kurulduklarını öne sürdüler.
Bizimki nefret üzerine kuruldu. Çocuk ve anne baba, erkek ve erkek,
erkek ve
kadın arasındaki bağlantıları kestik."
(Sayfa 238)
Kadın
ve kadın arasındaki bağlantının da ortadan kaldırıldığına
ilişkin bir bilgi göremedim. Bu bir amaca dayanmayıp yalnızca
atlanmış olabilir. Kadınların kendi aralarındaki etkileşimin
dikkate değer bulunmadığı da düşünülebilir.
"Çocuklar
doğduklarında annelerinden alınacaktır. Cinsel içgüdü yok
edilecektir. Orgazm ortadan kaldırılacaktır. Nörologlar şu anda
bu konuda çalışıyorlar. Aşk olmayacaktır, Büyük Birader
sevgisi dışında. Sanat, edebiyat, bilim olmayacaktır. Artık
bizim gücümüz her şeye yetmektedir, bilime
ihtiyacımız yoktur. Güzellik ve çirkinlik arasında bir ayrım
olmayacaktır."
(Sayfa 238)
Bunlar,
tam bir mekanikleşme sağlamak için insan özelliklerinin yok
edilmesine yönelik sistematik müdahalenin parçaları olarak
değerlendirilebilir.
"Geleceğin
bir resmini istiyorsan bir insan yüzünün üzerine sonsuza dek
basacak bir çizmeyi gözlerinin önüne getir."
Kuşkusuz
bu iyimser bir görüntü değildir. Ancak yaşadığı dönem ve
yaşamı düşünüldüğünde Orwell'den iyimserlik beklemek de
zordur. Kötümserlik distopyaların gerekli bir özelliği olarak
kabul edilebilir, ancak siyahların yerine beyazı koyan düzeltici
bir filtreyle bakıldığında görülebilecek aydınlık bir resmi
de içerirler.
Winston
"Beni seni sevmekten vazgeçirebilirlerse gerçek ihanet bu
olacaktır."
(Sayfa 147)
Sevgi
muhtemelen herhangi bir bireyin en insani parçasıdır. İnancı,
umudu, varlığın nedenini kapsar. Sevgi öldüğünde bu yaşama
gerçek bir ihanet olacak, tüm olumlu yanlar da solacaktır.
"Aldatmaya,
şekillendirmeye, şantaja, çocukların zihinlerini dağıtmaya,
bağımlılık yapan ilaçları yaymaya, fahişeliği özendirmeye,
cinsel hastalık bulaştırmaya, moral bozukluğu yaratacak ve
partinin gücünü zayıflatacak ne gerekiyorsa yapmaya hazır
mısın?"
"Evet."
(Sayfa 147)
Bu
kara tablonun, genelde dünyanın ve uluslararası hareketlerin,
özelde sosyalist ülkelerin sorunlarına tanık olduğu uzun
yıllardan sonra herhangi bir olumluluğa inanıp peşinden gitme
cesareti kırılmış Orwell'in umutsuzluğunun bilinçli bir ifadesi
olup olmadığından emin olamadım.
"Siz,
ikiniz, ayrılmaya ve birbirinizi bir daha hiç görmemeye hazır
mısınız?"
"Hayır!"
diye kesti Julia.
(Sayfa 153)
Tepki
Julia'dan gelir, Winston'dan değil. Bu durum kadını daha duygusal
gören genel bakışın bir yansıması olabilir.
"Alışılmış
anlamda bir örgüt olmadığı için kardeşlik yok edilemez. Onu
bir arada tutan hiçbir şey yoktur, ortadan kaldırılamayacak bir
düşünce dışında."
(Sayfa 156)
Bu
ifadeye karşı gelen örnek, ideolojilerin ve dinlerin mekanizmaları
olabilir. Her ikisi de tartışmayı ve esnekliği reddeder, her
ikisi de insanları düşünceler ve kavramlar çevresinde bir arada
tutar, her ikisi de bireysel ve özgür iradelerle tartışılamaz.
Julia:
"Eğer kendi içinde mutluysan niçin onların Büyük Birader,
Üç Yılık Planlar, İki Dakikalık Nefret ve diğer tüm kanlı
çürümüşlükleri için heyecan duyasın ki?"
(Sayfa 120)
"İnsanlar
insan kaldığı sürece ölüm ve yaşam aynı şeydir."
(Sayfa 120)
Julia:
"Bu benim, işte bu benim elim, işte benim bacağım. Gerçeğim,
varım, yaşıyorum. Bundan hoşlanmıyor musun?"
(Sayfa 120)
"Bir
roket bombası epey yakına düşmüş olmalıydı. Birden Julia'nın
birkaç santim ötede duran tebeşir kadar, ölüm gibi beyaz yüzünün
farkına vardı. Dudakları bile beyazdı. Ölmüştü."
(Sayfa 114)
O'Brien:
"Biz ölüyüz. Tek gerçek yaşamımız gelecektedir."
(Sayfa 156)
"Julia'ya
ihanet etmedim" dedi. Onun hakkında bildiği ne varsa
anlatmıştı. Yine de, sözcüğü kullandığı anlamda, ona ihanet
etmemişti. Onu sevmekten vazgeçmemişti.
(Sayfa 244)
"Zihin
tehlikeli bir düşünce kendini her gösterdiğinde bir ölü bölge
oluşturmalıydı. Süreç otomatik, içgüdüsel olmalıydı. Bunun
Yenidil'deki karşılığı Suçkesici'ydi."
(Sayfa 248)
"Ona
boyun eğmek yeterli değildir, onu sevmek zorundasın."
(Sayfa 251)
"Son
adım. Büyük Birader'i sevmelisin."
(Sayfa 251)
"Onların
bir insanın ne zaman çaresiz olduğunu anlamada şaşırtıcı bir
zekaları vardır."
Yukarıdaki
cümlede geçen "onlar" Winston'ın tükenmiş gücüne
indirilen son bir darbeye, en büyük korkusu olan farelere karşılık
gelmektedir.
Sanatlog'daki
bir yazısında Büyük Birader örneğinden de söz eden İrem
Aydın, Orwell'in kitabının savaştan kaçınmak için kurulan
totaliter rejimin tek bir yöneticinin, bir “egemen”in, bir
“leviathan”ın omuzlarında yükselişini, distopik bir biçimde
anlattığını belirterek insanların sürekli bir savaş durumu
nedeniyle otoriteye haklarını teslim edip boyun eğdiğini
söylüyor. (4)
....
20.
yüzyıl, yaşanan tüm acılara karşın umutların yükseldiği bir
dönem olmuştur. Ne yazık ki istenenler gerçekleşmemiş, özgürlük
ve eşitlik amaçları görünür bir yakınlığa gelememiştir. Bu
durum insanın bugünkü durumunun, varlığının yeniden
sorgulanmasını, yorumlanmasını, yanlışlarının düzeltilmesini
gerektirmektedir. (5) Hangi inanç ve görüşten olursa olsun
bencillikte, çıkarcılıkta, dar görüşlülükte buluşmakta pek
becerikli olan insanın yeni bir aşamaya geçebilmek için değişmesi
artık yaşamsal bir önem taşımaktadır. 21. yüzyılın yeni
insanı doğmazsa, 20. yüzyılın insan kalıntıları insanlıkla
birlikte yok olacaktır.
....
Distopyalarda,
yaratılan sistemlerdeki ışığı ve umudu bulmayı güçleştiren
çok fazla karanlık bulunduğunu düşünüyor, ancak yine de
yapıtlarda betimlenen tünellerin sonunda biraz ışık görmeyi
bekliyorum. 1984'te böyle bir iyimserliğin izlerini bulmak zor
olabilir, ancak insan değerlerini
yitirmenin
sonuçlarına ilişkin çok güçlü bir uyarı olduğuna kuşku
yoktur.
1.
George Orwell, 1984, Plume, 1983
2.
Michael Radford, Nineteen Eighty-Four (1984), 1984,
http://www.imdb.com/title/tt0087803/
3.
The Chinese Calendar,
http://www.webexhibits.org/calendars/calendar-chinese.html#anchor-count-years
4.
İrem Aydın, Leviathan’daki Merkezi İktidarın Modernizm ile
Parçalanışı ve Büyük Birader Örneği,
http://www.sanatlog.com/manset/leviathandaki-
merkezi-iktidarin-modernizm-ile-parcalanisi-ve-buyuk-birader-ornegi/
5.
Mehmet Arat, Doğanın En Büyük Yanlışı: İnsan,
http://blog.milliyet.com.tr/doga-nin-en-buyuk-yanlisi--insan/Blog/?BlogNo=352989
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder