Kemal Gündüzalp öykü
yıllıklarını sürdürmezse diye epey korkmuştum. 2013 Öykü
Yıllığı'nı görünce çok sevindim. (1) Üstelik, böylece yine
bedavacılık yapabilecektim. Kitaplar, dergiler, öyküler arasında
yapılan yolculukların sonuçlarını elimde tuttuğum bir kitapta
görüp aylar sürebilecek araştırmalara gerek kalmadan
gökyüzündeki yıldızlar gibi değişik parlaklıktaki
ışıltılarıyla yıla yayılan öykülerle ilgili çok değerli
bilgilere ulaşacaktım.
Ama kitaba göz attığımda
birden sarsıldım. Geçen yıl "Ardından yılın içinden
esintilerle en keyifli bölüm geliyor" sözleriyle yansıttığım
öykü seçkisi bu kez yoktu.
Gecenin geç bir saatiydi.
Yıllığı okumak kadar hakkında yazmanın da güzel olacağını
düşünüyordum. Aklımdan "Öyküyü Kovalayan Yaşam: 2013
Öykü Yıllığı Üzerine" başlığı geçiyordu. O kadar
hızlı akıyordu ki yaşam, insanlar düş kırıklıklıklarından
umutlar yaratmaya çalışıyor, öykülerin küçük ışıklarında
yaşamda olmayan güzelliklere dair izler buluyorlardı.
2013 önceki yıllardan
(belki onyıllardan da) çok farklı olmuştu. İnsanlar birleşmenin
ve yaşama yön vermenin yeni yollarını bulmuşlardı. Gezi
sözcüğü, umut çağrışımlarıyla birleşerek yeni bir anlam
kazanmıştı. Taksim'deki bir park, toprağa ve yaşama sarılmanın,
ayağa kalkmanın simgesi olmuştu. (2)
2013 Öykü Yıllığı'nda
önceki yılın yıllığı hakkında yazılanlar arasında
Sanatlog'daki yazıma yer verildiğini görmek beni mutlu etmişti.
"Öyküyü Kovalayan Yaşam" başlığını düşünmemde
Gezi olaylarında ve sonrasında yaşananların etkisi vardı.
Düşüncelerimizi, yazdıklarımızı hızla paylaşabilmemiz
yaşamda yeni güzellikler ve olanaklar yaratıyordu.
Ama bu yılki öykü
yıllığında öykü seçkisine yer verilmemiş olması, beni
beklediği bayramlıklar alınmamış bir çocuk gibi üzmüştü.
Önceki yıllıkla ilgili
yazıda şöyle yazmıştım:
"Öykünün ışığını,
bu ışığı görüp yakalayanların yaktığı başka ışıkları
tek bir kitapta buluvermek çok güzel. Öykünün büyülü
dünyasını anlatan, içine dalıp tadını çıkararak doyasıya
gezme isteği uyandıran bir Öykü Yağmuru'yla karşılaşıvermek."
Kuşkusuz olumlu açıdan
bakmaya çalışınca, öykü yıllığının yine bu ışığı
anlattığı, geçen yıldan seçilmiş örnekleri kitapta bulamayan
okurların daha büyük bir istekle dergilerin, kitapların peşine
düşeceği söylenebilir.
Yine de geçen yıldan
öykü örneklerine yer verilmemesi önemli bir eksiklik olarak
değerlendirilebilir.
Bir süredir ne kadar
süreceğini, bitirip bitiremeyeceğimi şimdilik bilmediğim bir
çalışmanın içindeyim: Öykünün Öyküsü. İnsanın tarih
boyunca yaşadıklarını öykünün öyküsünde anlamaya, anlatmaya
çalışıyorum. Sanırım bu yolculuğa Homeros'un İlyada'sından
başlamak yanlış olmaz. (3) Bu başlangıç yazdıklarımı
şimdiden etkilemeye başladı. (4)
Öykünün bir yıllık
öyküsünü anlatan bu yıllıklar çok önemli birer kaynak olmuş.
Yüzlerce, belki binlerce kapı açıyor. İstediğini seçip
aralayarak benzersiz yolculuklara çıkmak okuyucuya kalmış.
Nereden geldiğimizi ve nereye gitmekte olduğumuzu, yaşamın
öykülerinin ve öykünün yaşamlarının sesleriyle duymaya ve
duyurmaya çalışan edebiyat dostlarının çabaları, katkıları
gerçekten çok değerli.
....
Önceki yıllığın (5)
alt başlığı Öykü Yağmuru'ydu. Nicel büyümenin yol açtığı
sorunlara ilişkin somut değerlendirmelerden ayrıldığında bu
nitelemenin yanlış anlamalara yol açabileceğini düşünmüştüm.
(6)
Öykü yıllığı bu yıl
"Öykü Yıllığı - 2" ve "Öykü Tarihine Önemli
Bir Kayıt" alt başlıklarıyla çıkmış.
"Öykü Yağmuru"
sürmüş. Yağmurun bereketiyle toprağın gür ve yeşil otlarla
kaplanması, ağaçların bulutlara yükselmesi, öykü ormanının
bereketiyle her yanı kaplaması yakın olsa gerek.
Kemal Gündüzalp'in
öyküye değer ve gönül veren dost katkılarla hazırladığı
yıllıkların gerçekten çok önemli kayıtlar olduğuna kuşkum
yok.
Yine de insanların
yaptıklarından önce adlarının önem taşıdığı günümüz
koşullarında yetişmemiş biri olarak "Öykü Tarihine Önemli
Bir Kayıt" alt başlığını kapakta görmeyi biraz
yadırgadığımı söylemeliyim. Bunda, bunca çabayla hazırlanmış
önceki yıllığa karşı sessiz kalan çevrelere bir sesleniş
olabileceğini düşündüm.
Yıllıktaki öykü ve
hikâye karşılaştırmalarını görünce bu yazı için aklımdan
bir alt başlık geçti:
"Öykünün yükselişi
hikâye mi olacak?"
Sözlük, kaynağını
Arapça olarak belirttiği hikâye sözcüğü için üç karşılık
vermiş. (7)
İlk ikisi "bir
olayın sözlü ya da yazılı olarak anlatılması" diye
tanımlanan yaygın kullanım ve yazındaki ""öykü"
karşılıkları.
Üçüncüsü,
"Anlattıkları hep hikâye, gerçekleri bulmak bize düşüyor"
örneğiyle verilen aslı olmayan söz, olay.
Hikâye birleşik zamanı
için "yalın zamanlı bir eylemin geçmişte yapıldığını
anlatan kip" deniyor, bu birleşik zamanın "idi"
ekiyle kurulduğu belirtiliyor.
Hikâye etmek içinse,
"ayrıntılarıyla anlatmak, söylemek" karşılıkları,
İlhan Selçuk'tan “Babam da ayrı ayrı dört çocuğuna nasıl
fedakârlık yaptığını hikâye etti” örneği veriliyor.
Hikayenin üçüncü
anlamıysa aslı olmayan söz, olay. Bu canlanma temelsiz bir çıkışa
dayanıyor olabilir mi? Öykünün yükselişi ayakları yere
basmayan bir hikaye olup kalabilir mi? Umutlarımız boşa mı
çıkacak? Öykünün yükselişi hikaye mi olacak?
Sanırım öykü yağmuru
sürdükçe yazarlar ve öyküleri toprakta kök salmanın yollarını
bulacaklar. Yeni filizler yeşerip göklere yükselecek. Yılların
azalan çoğalan yağmurları toprağı besleyip yeşertecek,
çölleşmesini önleyecek.
Öyküye gönül ve emek
veren insanlar yaşadıkça öykünün yükselişi hikâye olmayacak.
....
2013 Öykü Yıllığı
girişinde Kemal Gündüzalp'in özgeçmişi var. 1953 Urfa doğumlu
olduğu, Ceylanpınar ve Ankara'da öğrenim gördüğü, Gazi
Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni bitirdiği, ilk şiirinin
1971'de, ilk yazısının 1972'de, ilk öyküsünün 1973'te
yayımlandığı, 1976-2014 arasında yüz sekiz dergide altı yüzü
aşkın şiir, öykü, eleştiri, deneme, tanıtma ve incelemesinin
yer aldığı belirtiliyor. Aldığı ödüller, aralarında Yangın
Gülleri (2013, öykü) ve İlk Bakışta Aşk (2014, Gençlik
Romanı) adlı kitapları bulunan yapıtları listeleniyor.
İçindekiler bölümünde
yıllığın yapısı görülebiliyor. Teşekkür ve sunuyu genel
değerlendirme ve öykü günü bildirisi izliyor. Ardından
soruşturmalar, 2013'te yayımlanan öykü kitapları ve dergilerde
öykü üzerine yazılanlar, öykü ve roman ilişkisi ve öykü ve
öykücüler üzerine yazılardan seçmeler, 2013 öykü ödülleri
geliyor. Kitabın sonunda geçen yılın yıllığı üzerine yazılan
yazılara ve taranan dergi listesine yer verilmiş.
Yalnızca bu başlıklar
bile içeriğin genişliğini, özenli ve ayrıntılı bir çalışma
yapıldığını gösteriyor.
Teşekkür yazısında
Kemal Gündüzalp 2013 yılı Dünya Öykü Günü Bildirisi'ni yazan
Mustafa Balel'den başlayarak katkısı olanların adlarına yer
vermiş. Özcan Karabulut'un, 14 Şubat Dünyanın Öyküsü
Dergisi'nin ve Uluslararası Ankara Öykü Günleri Derneği'nin
desteklerinin katkısını vurgulamış.
Kemal Gündüzalp sunuda
hâlâ bir ekip bulunmadığını, ancak ulaşamayacağı konularda
yazmaya gönüllü yol arkadaşları Ayşegül Tözeren, Kadir Yüksel
ve Yaqob Tilermeni'nin katkılarıyla belki de bir ekip oluştuğunu
söylüyor. Önceki yıllıkla ilgili görüşlerden, örneğin
dergilerde öykü yayımlayan yazarların anılmasını ve sayısal
bilgileri olumlu bulanların da, sıkıcı bulanların da olduğundan
söz ediyor. Yıllıkta nesnel davranmaya çalıştığını,
kendisine yakın bulmadığı dergileri de tarayarak andığını
belirtiyor.
Bu yıl sayfa sorunuyla
karşılaşmamak için yayıncının "öykü almama" görüşü
ağır basmış. Kemal Gündüzalp, en azından örnekçe bağlamında
öyküler seçilmesini doğru buluyor. Yapılan işin dergilerden
öykü derlemesi kolaycılığı olmadığını, belli konu ve
alanlardaki soruşturmalarla bir tartışma platformu yaratmaya
çalıştığını belirtiyor, "neden öykü yok?"
diyenlerin yayıncıya yazabileceklerini ekliyor.
Merkez ya da "ana
akım" dergiler yıllığa karşı "mesafeli"
duruyorlarmış. Öykünün yükselişte olduğu söylenip atölyeler
açılır, övgüler düzülürken bunca emekle üretilen bir öykü
yıllığına sessiz kalınmasını Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "sükut
suikastı" sözüyle birlikte aktarıp kararı okura bırakıyor.
Öyküleri ve ilk kitaplarıyla biraz beğenilip Burnu Kafdağı'na
varan bazı yazarların yıllıkta kendilerine verilen yere göre bir
ölçüt oluşturmaya çalışarak "ana akımcılık"
oynamasını da can sıkıcı bir konu olarak niteliyor.
Kemal Gündüzalp bu yılki
ana konunun öykü-roman ilişkisi olmasını istemiş. Öykünün
romanla boy ölçüşemese de kendi geçmişine göre daha çok
yazıldığından, Nobel Yazın Ödülü'nün Alice Munro'ya verilmiş
olması kendi başına bir ölçüt oluşturamasa da öykünün de
bir ödül almış sayılabileceğinden söz ediyor. Geçen yılki
yıllığın bir ilk olmadığını, daha önce Sadık
Yalsızuçanlar'ın hazırladığı Edebiyat Ortamı Öykü
Yıllığı'nın yayımlandığını, ancak yıllıkta Kürtçe
öyküye yer verilmesinin bir ilk olduğunu, bu yıl da yine Yaqop
Tilermeni'nin hazırladığı Kürtçe öykünün yıllığın ana
konularından biri olduğunu belirtiyor. Henüz genel kabul görmese
de "Türkiye Yazını" kavramı için bunun gerekli
olduğunu, çok dilliğinin evrensel değerinin anlaşılmasını
umduğunu söylüyor. Geçen yılıktaki son sözünden "okur
önemsediği sürece bu tür çalışmalar anlam kazanır ve var
olmayı sürdürürler alıntısını" yapıyor. Sennur Sezer'in
10 Nisan 2013 tarihli Evrensel Gazetesi'ndeki yazısından "Okur
kardeş, sözümüz sanadır. Yıllıkları önemsemek satın alarak
olur elbet" sözünü aktarıyor.
Okur kardeş, yıllıkları
satın almak onların gelişmesine, öykülerin dünyasına daha
fazla ulaşılmasına, edebiyatın her an değişen dinamik yapısının
anlamlı bir kesitinin çıkarılmasına, Kemal Gündüzalp'in
sunuşunun sonunda belirttiği gibi "seçme öykülere" de
yer açarak yaşayabilmesine, birleştikçe büyüyen önemli bir
katkı olmaz mı?
....
"2013 Yılında Öykü
/ Öykü Yağmuru Sürüyor" başlıklı bölümde Kemal
Gündüzalp'in genel değerlendirmesi var. Nadine Gordimer'in Oğuz
Tecimen'in çevirisiyle Notos'ta yer alan "Öykü Romandan Nasıl
Ayrılır?" başlıklı yazısından bir alıntıyla başlıyor:
"Öykü de, roman da
aynı malzemeyi kullanır: insanın deneyimi. İkisi de aynı şeyi
hedefler: bunu aktarmak. İkisi de aynı aracı kullanır: yazılı
dil."
Kemal Gündüzalp
değerlendirmesine önceki yıl "öykü yağmuru" için
söylediği "eleştirisiz bir ortamda bu yağmurun sel ve taşkın
dışında nelere yol açtığı kesin olarak belirlenemiyor"
sözüyle başlıyor. Eleştirinin bent olma işlevinden, taranan
dergilerde bin sekiz yüze yakın öykü yayımlandığından, bu
yağmur suyunun nereye gittiğini kestirmenin olanaksızlığından
söz ediyor. Son beş yılın karşılaştırılmasında öykü
kitaplarında bu yıl rekorun da rekorunun kırıldığı saptamasını
yapıyor. 2011'de iki yüzü, 2012'de üç yüzü aşan yayımlanan
öykü kitapları sayısı 2013'te dört yüzün üzerine çıkmış.
Yazıda yayınevlerinin yayımladıkları kitaplarla ilgili sayısal
bilgiler veriyor. Yayımlanan 243 öykü kitabının 158'inin ilk
öykü kitabı olduğunu söylüyor. Daha çok ozan olarak tanınan
Hüseyin Peker'in Rüzgarlı Ceket adlı ilk öykü kitabından söz
ederken bu yıl dört ozanın ilk öykü kitabının yayımlandığını,
ayrıca dergilerde daha çok ozanın öyküsüne rastlandığını
belirtiyor. Yayımlanan kitaplardan ve yazarlardan bazılarının
adlarını geçiriyor, 158 ilk öykü kitabını anmanın bile burada
çok zor olacağı saptamasını yapıyor.
İlk öykü kitaplarından
sonra yeni öykü kitaplarıyla ilgili bilgiler veriyor. Kenan Hulusi
Koray (Beşer Dakikalık Hikayeler), Fahrettin Demir (Yol Etekli Kuş
Kanatlı), Hakkı Özkan (Kiracımız), Ferit Edgü (Giden Bir
Geminin Ardından), Yılmaz Karakoyunlu (Ekinler Gece Büyür), genç
yazarlardan Neslihan Önderoğlu (Mevsim Normalleri), Aslı Solakoğlu
(Dış Balkon İç Ses), Murat Taş (Uçurtmanı Al da Gel), Mahir
Ünsal Eriş (Olduğu Kadar Güzeldik), Gökhan Yılmaz (İkiye Kadar
Sayamamak) gibi yazar ve kitapların adlarını geçiriyor. Yılın
gülmece kitabı olarak Muzaffer İzgü'den "Çapulcu musun? Vay
Vay" anılıyor.
Yeni baskı yapan öykü
kitaplarının yazarlarını on kitapla Sait Faik Abasıyanık, üç
kitapla Ayşegül Çelik, ikişer kitapla Halikarnas Balıkçısı,
İnci Aral, Murat Yalçın, Özcan Karabulut olarak belirtiyor,
içlerinde Aziz Nesin, Cihan Aktaş, Ferit Edgü, Feyza
Hepçilingirler, Erendiz Atasü, Leyla Erbil gibi usta yazarlarla,
Emel Kayın, Ethem Baran, Remzi Karabulut, Kadir Aydemir, Cem Selcen,
Gökhan Yılmaz gibi yazarların bulunduğu 29 yazarın birer
kitabının yeni baskı yaptığını söylüyor.
Kemal Gündüzalp son beş
yılda (sayıların hemen hemen eşit olduğu 2009 dışında) ilk
öykü kitaplarının sayısının yeni öykü kitaplarından fazla
olmasında eski öykücülerin romana yönelmesinin etkisi olduğunu
söylüyor. Kadın ve erkek yazar, seçme öykü kitapları ve
kolektif kitaplar, içinde öykü bulunan kitaplar, çizgili öykü
kitabı sayılarını örnekler ve yorumlarla aktarıyor. İçinde
öykü bulunan kitaplarda önceki iki yıla göre düşüş olduğunu
belirtiyor. Öykücü ve öykü üzerine kitaplardan, Afşar
Timuçin'den Sait Faik'in Dünyası, Necip Tosun'dan Öykümüzün
Kırk Kapısı, Cemil Kavukçu'dan Örümcek Kapanı, Abdullah
Harmancı'dan Kurmacanın Büyülü Sureti, Şemsettin Yapar'dan Genç
Hikayecilere Tavsiyeler adlarını geçiriyor.
Çeviri öykü
kitaplarında önceki yıla bir düşüş olduğunu belirterek
saptayabildiği 44 kitaptan bazılarının sözünü ediyor. Alice
Munro'dan Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik (Çeviren: Roza
Hakmen), Raymond Carver'dan Aşk Konuştuğumuzda Ne Konuşuruz?
(Çeviren: Ayşe Sabuncuoğlu) ile birlikte Etgar Keret, Junot Diaz,
Joseph Conrad, İvan Turgenyev, Thomas Bernhard, Juan Rulfo ve
Fernando Pessoa'nın yayımlanan kitaplarını belirtiyor. Yazınsal
emeğe saygı gereği çevirmenleri anmak gerektiğini söyleyerek
Avi Pardo, Dost Körpe, Sami Türk, Roza Akman, Tahsin Yücel ve
Yıldız Ersoy Canpolat adlarına yer veriyor.
Ödülleri üç grupta
değerlendiriyor. Öykü ödülleri, öykücü yazarlara verilen
ödüller ve onur ödülleri. Bazen Hayat ile Sait Faik Hikaye
Armağanı'nı alan Sine Ergün, İçeri Girmez miydiniz? ile Haldun
Taner Öykü Ödülü alan Neslihan Önderoğlu, Öteki Kışın
Kitabı ile Yunus Nadi Öykü Ödülü alan Bora Abdo, Sarkaç ile
Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü alan Şengül Can adlarını verip
ödül kazanan diğer yazarların ek listede görülebileceğini
belirtiyor. Diğer gruptaki ödüllerde, PEN Öykü Ödülü'nün
Leyla Erbil'e, 13. Ankara Öykü Günleri Ödülü'nün Pınar Kür'e,
Erdal Öz edebiyat ödülünün Cemil Kavukçu'ya, Mersin Kenti
Edebiyat Ödülü'nün Demir Özlü'ye verildiğini söylüyor.
2013'te öykü de yazmış
dört yazarı yitirmişiz. Ahmet Erhan (1958-2013), Leyla Erbil
(1931-2013), Mustafa Miyasoğlu (1946-2013) ve Peride Celal Yönsel
(1916-2013).
Her ölüm erkendir. Her
insan yarım kalmış işlerle ayrılır dünyadan. İstediklerinin
pek azını yapabilmiş, umduklarının pek azını bulabilmiş,
şanslıysa bile varmak istediğinin ancak epey uzağına ulaşabilmiş
olarak. Aynı yılları paylaştığımız duyarlı bir ozan olarak
şiirleriyle uzaktan tanıdığım, bir şiirinde:
"Toprak bile, gök
bile, deniz bile
bir yerde yorulur.
Bırak kalsın süpürge
duvarda,
sabun kovada
Anne, gel yanıma otur."
diyen Ahmet Erhan'ın
yitirilmiş olmasının acısını, yaşadığımız geçmişin
dayanılmaz bir sancısı gibi hissettim. Belki Ahmet Erhan da bu
dünyanın acımasız nefretinden ve öfkesinden yorulduğu için
birçok duyarlı insan gibi erken ayrılmıştır coşkulu olduğu
sürece gürül gürül akan yaşam ırmağından.
....
Yıllık, 2013 Dünya Öykü
Günü Bildirisi ve Bir Genel Değerlendirme ile sürüyor.
Mustafa Balel "Öykü
yaşamın sesidir, kimi zaman öfkelenen, kimi zaman gülen, ağlayan,
haykıran, ama hep konuşan, fısıltılarla ya da olanca sesiyle"
diyor. Her insanın, nesnelerin bile öyküsünün olduğunu
söylüyor. Öykünün hedefini insan, onun mutluluğu, özgür ve
barış içinde bir yaşam sürmesi olarak açıklıyor.
Kadir Yüksel, 2013'te
Öykü Üzerine Düşünen, Düşündüren Kitaplar başlığıyla bu
konudaki denemelerden söz ediyor. Cemil Kavukçu'nun Örümcek
Kapanı adlı kitabında gerçek yaşamla kurmacanın ilişkisi,
yazma süreci, yazma sıkıntısı, öyküler, öykücüler üzerine
yazdığı denemelerinde kendi yazı deneyimlerinden yola çıkarak
yazma üzerine düşünmeye çağırdığını, kitabın en güzel
denemelerinin gerçek yaşamda olup bitenlerle onların öyküye
dönüştürülmesi arasındaki ilişkinin sorgulandığı denemeler
olduğunu belirtiyor. Ali Haydar Aksal'ın Öykü Ağacı, Abdullah
Harmancı'nın Kurmacanın Büyülü Sureti, Necip Tosun'un Öykümüzün
Kırk Kapısı başlıklı kitaplarına yer veriyor. Edebiyat Ortamı
dergisinin yayımladığı, Sadık Yalsızuçanlar'ın hazırladığı
ve elli bir öykücüye yer verilen öykü yıllığında genel
değerlendirmenin eksik olduğunu, kitaplara ilişkin yazıların
dağınık kaldığını, dergilerde öykünün yeterince
değerlendirilmediğini söylüyor. Kemal Gündüzalp'in hazırladığı
Dünyanın Öyküsü tarafından basılan öykü yıllığının en
büyük eksikliğini yıl içinde yayımlanan kitaplara yeterince yer
vermemiş olması olarak açıklıyor. Afşar Timuçin'in yazdığı
Sait Faik'in Dünyası, M. Şehmuz Güzel'in yazdığı
Öykücülüğümüzün Toros Zirvesi Osman Şahin, Doğan Yaşat'ın
hazırladığı Bilge Karasu'yu Okumak adlı kitaplarını tanıtıyor.
Leyla Erbil'in ardından Kaya Tokmakçıoğlu tarafından hazırlanan
Bir Tuhaf Kuştur, Gölgesi Zihin kitabı yazıların niteliğiyle,
Elmas Şahin'in hazırladığı kapsamlı bibliyografyasıyla tam bir
başvuru kaynağı, Mustafa Kutlu için hazırlanarak on altı
öykücünün yazar için yazdıklarından oluşan Cüz Gülü'nün
Kokusu kitabı önemli bir değerbilirlik olarak nitelendiriliyor.
2013'ün önceki yıla göre öykü üzerine yayımlanan kitaplar
açısından verimli olduğunun söylenebileceği yorumu yapılıyor.
....
Kitap üç soruşturma ve
araya girmiş 2013'te Yayımlanan Öykü Kitapları Üzerine başlıklı
bir bölümle sürüyor.
İlk soruşturmada Asuman
Kafaoğlu-Büke, Çiğdem Ülker, Hayri K. Yetik, Hülya Soyşekerci,
Necip Tosun ve Yaqob Tilermeni, roman yazmamış öykücülere
yönelik ikinci soruşturmada Ayşe Sarısayın, Ayşegül Çelik,
Kerem Işık, Sibel Öz ve Yalçın Tosun yer alıyor.
Öykü kitaplarıyla
ilgili bölümde Kemal Gündüzalp'in 2013'ün Öykü Kitapları İçin
Giriş Notu, Ayşegül Tözeren'in 2013'ün Öykü Kitapları: Başka
Bir Öykü Mümkün mü?, Kemal Gündüzalp'in 2013'ten Üç Beş
Kitap, Mehmet Öztunç'un 2013'ten Öykü Yapıtları, Melisa
Sürücü'nün 2013'te Yayımlanan Dört Kitap, Mustafa Albayrak'ın
2013 Öykü Kitaplarından, Zeynep Sönmez'in 2013'te Yayımlanan
Öykü Kitaplarından Bazıları Hakkında başlıklı yazıları
bulunuyor.
Roman yazmış öykücülere
yönelik üçüncü soruşturmada soruları Ayfer Tunç, Behçet
Çelik, Feyza Hepçilinger ve Müge İplikçi yanıtlıyor. Bunu,
Soruşturmalar ve Değinilerden Çıkan Sonuçlar izliyor.
Soruşturma sorularının
başında Nadine Gordimer'den bir alıntı yer alıyor:
"Öykü de, roman da
aynı malzemeyi kullanır: insanın deneyimi. İkisi de aynı şeyi
hedefler: bunu aktarmak. İkisi de aynı aracı kullanır: yazılı
dil."
İlk soruşturmada beş,
diğerlerinde dörder soru soruluyor. Baştaki sorular yazında ana
türlerin neler olduğu ve öykünün yeri, hikaye ve öykü arasında
ince bir ayrım olup olmadığı, öykünün yükselişi ve Alice
Munro'nun 2013 Nobel Yazın Ödülü alması bağlamında neler
söylenebileceği. Son iki soruda öykü kitaplarından ve dergilerde
okunan öyküler ve farklı türde yazan yazarlarda bölünme sorunu
olup olmadığı sorgulanıyor.
Asuman Kafaoğlu Büke,
diğer yazın türleri gibi öykünün de romanın hegemonyası
altında ezildiğini, son yıllarda öykünün yükselişinden söz
edilebilse bile romanla karşılaştırıldığında daha az
yayımlandığını ve okunduğunu söylüyor.
Türler arasındaki
sınırlar artık eskisi kadar belirgin olmayabilir. Edebiyat ve
yazın, hikaye ve öykü sözcüklerinden hangisinin seçildiği
önemsizleşebilir. Güçlenen öyküler birleşip romanın alanını
ele geçirebilir. Günün birinde öykü, romanı ezmeye başlayabilir
mi? Yoksa doğasındaki yalınlığıyla ve alçakgönüllülüğüyle,
diğer türlerin tümünü içine alıp birlikte yaşayıp gelişmenin
yollarını mı bulur?
Çiğdem Ülker "Öykü;
çağımız kadar hızlı, çabuk ve baş döndürücü. Beynimizin
çılgın koşusu var öyküde" diyerek öykünün günümüz
dünyasına çok uygun bir tür olduğunu belirtiyor. Alice Munro'nun
"Bazı Kadınlar" ve "Çocuklar Kalıyor"
kitaplarının adını geçirerek "ilk bakışta sakin birer
anılar demetine benzeyen o şekerlemeli anlatının ardında insan
soyunun binlerce yıllık duruş ve davranış biçimlerine
göndermeler" olduğunu söylüyor.
Hayri K. Yetik "Yazınsal
ilk ürün olarak kabul ettiğimiz Gılgameş destanı, öyküye mi
benzer romana mı? Rig Vedalardaki kısa öyküler, Ramayana ne
sayılmalı?" diye soruyor. Alice Munro'nun 2013 Nobel Yazın
Ödülü almasının, ödül türe değil yazara verildiği için
öykünün yükselişinin göstergesi sayılamayacağını
belirtiyor.
Hülya Soyşekerci yazında
şiir ve anlatı olarak iki ana tür bulunduğunu belirtiyor.
"Romanların ticari başarısını asla yakalayamayacak olan,
ince ve nitelikli bir edebiyatı içselleştiren öykü türünün
ödüllendirilmiş olması" için "rastlantı olarak
değerlendirmenin doğru olmadığı" yorumunu getiriyor.
Necip Tosun şiirin
insanlık tarihi boyunca hep var olduğunu, romanın edebi
gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıktığını, öykününse
yazınsal tür olarak yeni, hikaye/kıssa biçimiyle kadim türlerden
biri olduğunu söylüyor. Her yazarın kendisini, duygularını en
iyi ifade ettiği türde yazdığını belirterek öncelikle yazılan
türün hakkını vermek gerektiğini, öyküler de yazan
Dostoyevski'nin romanlarının daha çok önemsendiğini, roman
yazmayan Çehov'un öykünün başyapıtlarını verdiğini ekliyor.
"Burda 'Bir Köy Var
İçimde'" başlıklı yazısında 2013'te Kürtçe Öykü
Kitapları'na değinen Yaqob Tilermeni, zorunlu göç ya da işleri
nedeniyle kentlere gelen Kürt öykücülerinin kitaplarındaki
mekanların doğdukları ve daha önce yaşadıkları köyleri
olabilmesini tartışıyor. İlk kitaplarda anlaşılabilir olan bu
durumun ikinci ve üçüncü kitaplarda sürmesinin, bu yazarların
büyük metropollerde yaşasalar bile bir türlü şehre adım
atamadıklarını gösterdiğini söylüyor. Kitaplarda Öykü
değerlendirmelerine, Kürtçe öykü yayımlayan yayınevlerinin
çoğunluğu önceleri İstanbul'dayken yeni açılanların
Diyarbakır'ı tercih ettiğini belirterek başlıyor. Yayımlanan
kitap sayılarını veriyor. Bro Omeri'nin Mardin-Nusaybin yöresine
ait halk hikayelerini yeniden kurgulayarak modern tarzda yazılmış
öykü-mesellerinin careke ji caran (kezlerden bir kez) adıyla
yayımlandığını, aynı yazım tarzının 2012 yılında Mahsum
Nisebini tarafından Seva Bi Tir adlı kitapta denendiğini
anlatıyor. Mehmet Dicle'nin Ta (Sıtma) adlı öykü kitabının
Kürtçe öykücülüğünde gelinen yer açısından örnek bir
deneme olarak değerlendirilebileceği yorumuna şu sözleri ekliyor:
"Bugüne kadar hiçbir dergide yazı ve röportajlarına, hiçbir
panelde kendisine rastlamadığımız Dicle, derinden ve sessiz bir
şekilde ilmek ilmek öykülerini işlemiş ve bugünkü yetkinliğine
ulaşmıştır."
Yaqob Tilermeni'nin
yazdıklarına yoğun ve zor koşullarda yaşarken içlerindeki acıyı
dile getirmenin yollarını arayan yazarların geçtikleri yollar
yansıyor. Dicle Üniversitesi'nde okurken tutuklanıp cezaevinde
Kürtçe öykü yazarlığına adım atmış Elmo Begari'nin Mizgina
Dizan (Hırsızların Müjdesi) için "Kürtçe bilen-okuyan bir
insan gülümsemek istese, ya da kahkahalarla gülmek istese, sanırım
Begari'nin öykü kitabını eline alması yeterli olacaktır"
diyor. Kürtçe'nin farklı lehçelerinde yazan yazarların
çalışmalarından söz ederken Unesco'nun varlığı tehlikede olan
diller arasına aldığı Zazaca'daki çalışmaların geliştirilmesi
gerektiğini vurguluyor. Şevger Çiya'nın Mextel (Ölüm Yeri) adlı
kitabının arka kapağından alıntı yapıyor: "Bu toplumda
kızlar parayla satılıyor, altı yedi yaşındaki çocuklar
çöplükte kağıt topluyor, birkaç kuruş para için binlerce
insan kardeşlerini avlamaya gidiyor, kışın zemheri soğuğunda
insanlar dışarıda yatıp kalkıyor ancak kimsenin gıkı çıkmıyor
ve toplum hiçbir şey demiyor, sadece ben soyununca bu ahlaksızlık
olarak adlandırılıyor."
Yazının sonunda
çalışmaya konu olan öykü kitaplarının dağılımı ve 14'ü
ilk, 11'i yeni öykü kitabı olan 41 kitaplık liste veriliyor.
Önceki yılın 23 kitabına göre önemli bir yükselme olduğu
belirtiliyor. Eğitim-Sen Batman Şubesi'nin Şerzan Kurt anısına
düzenlediği öykü ödülü etkinliğinden ve Kürt edebiyatı
alanındaki en uzun soluklu edebiyat ve sanat etkinliği niteliğine
sahip Hüseyin Çelebi şiir ve öykü etkinliğinden söz ediliyor.
Roman yazmamış
öykücülere yönelik soruşturmada öykünün ana tür mü ara tür
mü olduğu, öykünün yükselişi, öykü kitaplarında ve
dergilerde yayımlanan öyküler konularında sorular yöneltilmiş.
Ayşe Sarısayın öyküyü "bu sınıflamadan bağımsız, ayrı
bir tür" olarak gördüğünü, öykü kitaplarındaki
niceliksel artışın niteliksel yönden de yükseliş olasılığını
getirebileceğini söylüyor. Ayşegül Çelik "Her çağ kendi
sanatını, sanat anlayışını, ürününü yaratırken, 21. yüzyıl
da öykünün can suyu oldu" diyor. Kerem Işık edebiyatın
türler ötesi bir kavram olduğunu, asıl önemli olanın yazının
kendisi ve okuyanı nasıl etkilediği olduğunu belirtiyor. Sibel Öz
kadın öykücülerin sayısındaki artışa dikkat çekiyor. Öykünün
doğasını kadına benzettiğini belirterek bunun doğal, olması
gereken bir durum olduğunu söylüyor. Yalçın Tosun ise Nobel'in
bir öykücüye verilmiş olmasının öykü kitaplarının sayısını
arttıracağından kuşkulu olduğunu belirtiyor.
2013'te Yayımlanan Öykü
Kitapları bölümü Kemal Gündüzalp'in giriş notuyla başlıyor.
"Geçen yıl öykü yıllığında öykü kitaplarına hiç
değinememiştik. Bu yıl madem "seçilmiş öyküler"e yer
veremiyoruz, bari öykü kitaplarına değinelim diye düşündük"
açıklamasıyla sürüyor. Altı yazar, seçtikleri öykü
kitaplarını çok kısa olarak değerlendirmeye çalışmışlar.
Ayşegül Tözeren'in
yılın öykü kitaplarıyla ilgili yazısı "2013,
başlangıçların, değişimin ve başka türlü bir devrimin
yılıydı" girişinin ardından "Direnişin yılı 2013'ü
edebiyat bağlamında tanımlayabilmek için, sadece ikibinlere
değil, seksen öncesine kadar uzanmak gerekir" diyerek
"Enerjinin ve değişim isteğinin solda olduğu yetmişli
yıllar, aynı zamanda toplumun bir kısmının kültürü ve
eleştiriyi gündemine aldığı, solun resmi devlet ideolojisinin
dışına çıkarak farklı bir söylem alanı yaratmaya çalıştığı
yıllardı" saptamasını yapıyor. 12 Eylül 1980 askeri
darbesinin ardından gelen sansür ve baskı ortamının yazar ve
yayıncıların çoğunluğu için bir otosansür mekanizması
yarattığını, kültürel iklimin değişimiyle temel başarı
kriterlerinin "görünmek ve kabul görmek" ile "daha
çok satmak" olduğunu, 1980 öncesi devrim ve değişim
taleplerinin unutulup politik olanın edebiyattan dışlandığını
söylüyor. "Gezi Direnişi, edebiyatta bir yenileşme
hareketine yol açamazsa, Gezi'nin dile getiriliş biçimi
seksenlerden kalma alışkanlıkların ötesine geçemeyecektir"
diyor. Geziye ilişkin öykülerden oluşan Bağzı Şeyler Öyküler
(Ed. Kadir Yüksel) ve Direniş Öyküleri (Ed. Melike Uzun) adlı
iki derleme kitabı değerlendiriyor. Diğerleri arasında Yalçın
Tosun'un Dokunma Dersleri ve Başar Başarır'ın Teklifinizle
İlgilenmiyorum kitaplarını anlatımın sakin akışı bakımından
öykü yazmayı düşünenlerin okuması gerektiğini belirtiyor.
Genç yazarlardaki anlatma telaşından, dili temiz kullanan olgunluk
evresindeki bazı yazarların öykülerindeki yavanlıktan söz
ederek dilin iyi kullanılmasının yeterli olup olmadığını
soruyor. Öykücülüğümüzdeki "mış gibi yapmak"
hastalığından, sahicilik eksikliğinden, anlatımda gerçek
olamamaktan söz ediyor. 1987 doğumlu Murat Uğurlu'nun ilk kitabı
Buralar Bıraktığın Gibi'nin incelikli öyküleriyle öykü
evrenini kurmaya başlamış olduğunu yazıyor. Özellikle 2010
yılından sonra gençlerin toplumsal olanla ilişkisinin arttığını,
öyküye ilginin de belirgin bir hal aldığını belirterek yazıda
sözünü etmediği öykü kitaplarından seçtiklerinin adlarını
veriyor. Ulaşamayıp kendisinin yer veremediği öykü kitapları
için okura "boş bir çerçeve" bırakarak sözünü
bitiriyor.
Kemal Gündüzalp, Mehmet
Öztunç, Melisa Sürücü, Mustafa Albayrak ve Zeynep Sönmez de
2013'te yayımlanan kitaplardan bazıları için notlarını
iletiyorlar.
Beş kitabın sözünü
eden Kemal Gündüzalp, Necip Tosun'un Öykümüzün Kırk Kapısı
kitabına yer vermiş. Kitabın on yıllık bir zamanda oluştuğunu,
büyük bir emek ürünü olduğunu, Necip Tosun'un öykü yazmanın
dışında öyküye emek veren, öykü tarihçesi üzerine yoğunlaşan
bir yazar olduğunu belirtiyor.
On dört kitaplık özel
bir seçki hazırlayan Mehmet Öztunç, Alice Munro'nun Nefret,
Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik kitabı için, klasik öykünün
anlatım biçimlerinin tozlandığı, tıknefes kaldığı günümüzde
aynı yollarda yürüyerek klasik biçemlerin hala ne kadar güçlü
olduğunu gösterdiği yorumunu getiriyor.
Dört kitaba yer veren
Melisa Sürücü, 2004 yılında Sait Faik Hikaye Armağanı'nı
kazanmış olan Başar Başarır'ın Teklifinizle İlgilenmiyorum
kitabı için "... öykülerinin her birini okuduktan sonra bir
es vermek gerekli. Diğer öyküye geçmeden bir nefes almak, önceki
öykünün attığı tokadın etkisinden kurtulmak..." diye
yazmış.
Yedi kitaba değinen
Mustafa Albayrak, Kemal Gündüzalp'in "Yangın Gülleri
kitabındaki öykülerin ana izleğini, yazarımızın bireysel
yaşamında, ülke tarihinde ve yeryüzü tarihinde kara ve acı
günler olarak yaşanan ve halen her yıl sayısız insanın
anımsadıkça bir kez daha acısı tazelenen gerçeklerin öyküye
dönüşmüş" halinin oluşturduğunu söylemiş.
On bir kitaba değinen
Zeynep Sönmez, Ferit Edgü'nün Giden Bir Kedinin Ardından kitabını
2013'te yayımlanan en önemli öykü kitabı olarak nitelemiş.
Edgü'nün yalın, derinlikli, ince işçilikli, özlü söyleyişinin
bütün öykülere sindiğini, okunup bitirdiğinde okurun kitabın
yaşamla bir çeşit hesaplaşma kitabı olduğu duygusuna
kapıldığını söylüyor. Ayşe Ege'nin Dili Geçmiş Zaman
kitabının nicedir az işlenen toplumcu bakışı öykülerinde
barındırdığını, Neslihan Önderoğlu'nun Mevsim Normalleri
kitabının Sait Faik'in sıcak öykülerini bugüne taşıyan, dilde
ve anlatımda yalın, konu seçimlerinde sıra dışı, sıradanı
öyküleştirebilmiş ve sıradan olmayanın içindeki duyarlılığı
ortaya çıkarmayı başarabilmiş öykülerden oluştuğunu yazmış.
Roman yazmış öykücülere
yönelik soruşturmada Ayfer Tunç, ana tür/ara tür yaklaşımında
öykünün aleyhine bir hiyerarşi sezdiğini, türler arası sonsuz
ilişkiden yana olduğu halde öyküye yapılan bu ikincil davranışı
hoş görmediğini belirtiyor. Metni önemli kılanın türü değil,
yarattığı estetik ve düşünsel değer olduğunu vurguluyor.
"Öyle romanlar var ki hiç yazılmasa da olurdu, hatta daha iyi
olurdu. Öte yandan öyle öyküler var ki yazılmamış olsalar
kendilerinden önce veya sonra gelen pek çok metin çökerdi. Mesela
Çehov'a bir ara tür yazarı diyebilir miyiz? Ya da deha Dostoyevski
roman yazdığı için roman kutsal mı?" diyor. Türler arası
yaratıcı ilişkilere deneme, oyun ve şiiri de ekliyor, İngeborg
Bachman'ın Malina'nın bazı bölümlerini oyun formunda yazdığını,
Milan Kundera'nın en iyi romanı olarak nitelediği Ölümsüzlük'te
deneme denebilecek çok etkili bölümler olduğunu, Edip Cansever'in
Tragedyalar adlı şiir kitabının sahnelendiğini belirterek "Sait
Faik'in Havadaki Bulut adlı kitabındaki birbirini izleyen öykülerin
oluşturduğu bütüne roman diyebilir miyiz?" diye soruyor.
Öykü konusunda verimli bir yıl geçtiğini belirterek Sine
Ergün'ün Burası Tekin Değil ve Bazen Hayat, Pelin Buzluk'un
Kanatları Ölü Açıklığında kitaplarını anıyor. Yalçın
Tosun'u edebiyatımızın yeni kazançlarından biri olarak
niteliyor.
Edebiyatın yaşamda
görülenlerin ve görme biçimlerinin sınırlarını zorlayabilmesi
gibi, soruşturma sorularının seçimindeki ustalık da türler
arasındaki ayrımları ve edebiyatın kendisini sorgulamaya yönelik
yeni ufuklara yelken açılmasını sağlayabiliyor. Dünyanın ve
küresel ekonominin içinde bulunduğu değişim sürecine bağlı
olarak Öykü ve romanla birlikte aralarındaki ilişkinin de
evrilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Öykü, 19. ve 20.
yüzyıllardaki bayrağı romandan devralarak gerçekten 21. yüzyılın
yükselen sesi olabilir. Günümüz yayıncılığının "soluk
kesen" çoksatar romanları bir süre daha güçlerini koruyup
gerçek yaşamın ince ayrıntılarıyla örülmüş öyküleri
gölgede bırakabilirler. Bilgi ırmaklarının suları çoğalarak
akıp dünyaya ışık demetleriyle yayıldıkça, her alanda olacağı
gibi edebiyatta da üreticiyle tüketici arasındaki sınırlar
belirsizleşecek, geleceğin romanlarını milyonlarca öykü yazarı
birlikte yazıp birlikte okuyabilecektir.
Behçet Çelik de edebi
türlerin ana ya da ara olarak adlandırılmasının ona doğru
görünmediğini, edebi bir metnin hangi türe ait olduğunu da
öncelikli bir tartışma konusu olarak görmediğini söylüyor.
Öyküyü "kendi içinde bir gelişim/değişim çizgisi olduğu
gibi, başka edebi türlerle girdiği etkileşim neticesinde değişen,
dönüşen, dinamik bir tür" olarak niteliyor.
Feyza Hepçilinger
yanıtına "Öykü yazmaya başladığımda romana ne zaman
geçeceğim sorulur; hatta öyküde fazla oyalanmayıp bir an önce
romana geçmem önerilirdi."Geçmek" söz konusu olduğuna
göre öykü bir geçiş türü, sizin deyişinizle bir ara tür
olarak algılanırmış demek. Üzerinden çok zaman geçti. 35 yıl
kadar!" diyerek başlıyor. Konunun çok tartışıldığını,
büyük bir uğraş verildiğini, sonunda öykünün bağımsızlığına
kavuştuğunu söylüyor.
Müge İplikçi öykü ve
roman için "İkisi de farklı alanlar. Ancak ikisi de insanı
anlatıyor. Öyküde mekanı son derece ekonomik olarak kullanmak
zorundasınız. Romanda daha rahat hareket edebilirsiniz" diyor.
21. yüzyılın metninin bütünlükle kurduğu bağın 19. yüzyılın
bütünlükle kurduğu bağdan çok farklı olduğunu, çağımızın
bölünmüşlüklerin çağı olduğunu, bir bütünsellikten söz
edilecekse parçalanmışlığın bütünselliğinden söz
edilebileceğini söylüyor. Başar Başarır'ın Teklifinizle
İlgilenmiyorum, Nil Sakman'ın Balık Nefesi kitaplarını anıyor.
....
Kemal Gündüzalp
"Soruşturma ve Değinilerden Çıkan Sonuçlar" bölümünde
"En Çok Anılan Kitaplar" listesini verirken bu sonuç
değerlendirmesini yazıp yazmamakta ve yıllığa koyup koymamakta
epey ikircim yaşadığını belirtmiş. Sonuçta katılımcıların
yazı ve yanıtlarından yola çıkarak en çok anılan kitapları
listelemiş. Başar Başarır'ın "Teklifinizle İlgilenmiyorum"
ve Faruk Duman'ın "Baykuş Vİrane Sever" kitapları
altışar kez anılmış. Liste dört, üç ve iki kez anılan
kitaplarla sürüyor. Dergilerde yayımlananlar arasında tek bir
öykü iki kez anılmış. Suzan Bilgen Özgün, "Beklerken".
....
Öykü yıllığı
çalışmalarının ne kadar büyük çaba ve özveri istediği,
yalnızca yıllığı okuyarak bile görülebiliyor. Geniş
kaynaklara ulaşabilmek, onları değerlendirmek, bir düzene
sokabilmek, bilgi yoğunluğunun altında ezilmeden okunabilir bir
kitaba dönüştürmek hiç kolay değil. Dört bir yana dağılmış,
sürekli uçuşan ve uzaklaşan sayfaları yakalayıp toplamaya,
anlamlı bir bütünde birleştirmeye çalışıyorsunuz. Üstelik bu
topraklardaki rüzgârlar tüm kağıtlara eşit davranmıyor, kimini
saklıyor, kimini dört bir yandan üzerinize salıyor.
Öykü ve roman
ilişkisinden yola çıkarak yöneltilen soruların ve alınan
yanıtların birleşerek kendiliğinden kusursuz bir değerlendirme
yazısı oluşturması beklenemez. Özverili çabalara karşın tüm
zorlukların aşılması, her yana ulaşılması da kolay değil.
Yine de toplumun yazılamayan yapısıyla, yazarların bakış
açılarıyla, edebiyat ve toplumun ilişkisiyle ilgili genel bir
resim belirmiş. Edebiyatın o yıl yazdığı genel öykünün
korunması, dergi ve kitaplardaki izlerin, yazıya gönül verenlerin
yılın yaşayan tarihi olarak yıllığa girerek gelecekte de
erişilebilir olması önemli. Yıllığın değerini her yıl daha
fazla okurun anlayıp sahiplenmesini, emeği geçenlerin daha fazla
destek bulmasını, bu çabaların güçlenerek sürmesini diliyorum.
....
"2013'te Dergilerde
Öykü" başlıklı bölümde Kadir Yüksel "2013
Dergilerinde Öykü", Yaqop Tilermeni "Zorlu Bir Dönemeçte
İkinci Kürtçe Öykü Yıllığı", Kemal Gündüzalp
"Sayılarla Dergilerde ve Bazı Fanzinlerde Öykü" ve
"Dergilerde Çeviri Öyküler" yazılarıyla yer alıyor.
Kadir Yüksel edebiyat
dergilerini neden yaşatamadığımızı sorgulamamız gerektiğini
belirterek dağıtım sorununa dikkat çekiyor. Öykünün dergilerde
aldığı yerin hiç azalmadığını, geçen yıl ortasında yaşanan
Gezi direnişinin edebiyata önce dergiler aracılığıyla
yansıdığını, dergiler edebiyatın yaşanan günlerle olan
iletişimini sağlayıp bağını kurduğu ve edebiyatın soluk
aldığı yerler olduğu için bunun doğal olduğunu söylüyor. Ama
geçen yılki artıştan sonra bu yıl öykü dergilerinde azalma
olmuş. Öykü dergilerinden Dünyanın Öyküsü, Hece Öykü,
Notos, Sarnıç Öykü, Semaver Öykü, Deliler Teknesi-Öykü
Teknesi, Galapera Öykü ve öyküye yer veren edebiyat dergilerinden
Afrodisyas Sanat, Berfin Bahar, Hayal, Granada, İzafi, Kırtıpil,
Kitap-lık, Lacivert, Özgür Edebiyat, Patika, Sözcükler, Varlık,
Yaba başlıkları altında durumları ve içerikleriyle ilgili bilgi
veriyor.
Yaqop Tilermeni 2103
Kürtçe Öykü Yıllığı'nı gerçekleştirirken zorluklarının
sürdüğünü, ulaşabildiği toplam 42 dergi ve 41 kitabı
karıştırarak çalışmasında kullandığını belirtiyor, bu güç
işte ona destek verenlere teşekkür ediyor. Kürtçe'de öykü
anlamına gelen "çirok" teriminin yanlış kullanımını,
Kürtçe'de masal, mesel, fıkra ve destan karşılığı sözcükler
varken bunların tümü için çirok kullanılmasını eleştiriyor.
Dergilerde öykü bölümünde 11 dergiyle ilgili çalışmasının
sonuçlarına yer veriyor. Diwar, Jehr ve Şewçila dergilerinin
başlama yazılarından alıntılar yapıyor. Dergilerde öyküleri
ve yazıları yayımlanan öykücülerin adlarını veriyor. Kalemini
kadından yana kullanan Kibar Kristin Ozbey'in Diwar dergisinde
yayımlanan "Jinebi (Dul)" ve "Eşen Demsali
(Mevsimlik Acılar)" adlı iki öyküsünün hem konusu, hem
kurgusu, hem de kadını baz alması nedeniyle dikkat çekici
olduğunu söylüyor. Yazarların ve öykülerinin adlarını
geçirerek anlatılan acılara değiniyor. Yazının sonunda izlenen
dergilerin ve yayımlanan öykü ve yazıların listesini veriyor.
....
"Ayşegül Tözeren
bazı dergiler ve fanzinlerde öyküyü ele almak yerine, geçen
yılki öykü yıllığının en önemli eksiği olan öykü
kitapları için yazmayı üstlenince bana da sayılarla dergilerde
ve izleme olanağı biraz güç olsa da bazı fanzinlerde öykü
konusu düştü yine" diyen Kemal Gündüzalp, hangi öykü
yazarının nerede kaç öykü yayımladığını ve dergilerin hangi
öykücülerin yazdıklarına yer verdiğini özetleyen bilgileri
iletiyor. İzlenmeye çalışılan aylık, iki aylık ve üç aylık
68 dergide yayımlanan öykü sayısı, çeviri öyküler ve
fanzinlerdeki öyküler de içinde olmak üzere, 1805 olmuş. Kemal
Gündüzalp, ulaşılamayan ve eksik izlenen dergilerdeki öyküler
de dikkate alınırsa bu sayının 2000'in üzerine çıkabileceğini
söylüyor. En çok öykü yayımlayan yazarların adlarını,
yazarların ve dergilerin yayımladıkları öykülerin sayılarını
veriyor.
Çeviri öyküleri ayrıca
listeleme gereği duyduğunu belirterek, 21 dergide ikisi Sümerce
olmak üzere toplam 101 yazarın öykülerinin yayımlandığını
söylüyor. Dergilerin ve yazarların listesini veriyor.
Dergilerden Seçilmiş Bir
Çeviri Öykü bölümünde Vselovod Mihayloviç Garşin'in "Dört
Gün" adlı öyküsü bulunuyor.
....
Öykü ve öykü-roman
ilişkisi üzerine seçilmiş yazılarda M. Sadık Aslankara'nın
"Kitaplar Adası: Romancılarımız Arasında-15, Öyküden
Romana Yazarlığın Değişim BOyutu", Müge İplikçi'nin
"Öykü mü, Roman mı?", Selim İleri'nin "Öyküye
Ne Oldu?", Semih Gümüş'ün "Öykünün Öne Çıkan
Yanları" yazılarına yer verilmiş.
M. Sadık Aslankara, beş
öykü kitabının ardından Zahit adlı romanıyla okur önüne
gelen Hasan Özkılıç'tan, Müge İplikçi pek çok öykü
kitabının ve bir romanın yazarı olan Alice Munro'dan ve iyi
edebiyat kavramından söz ediyor.
Selim İleri "Lise
ikideyken roman yazma sevdalısıydım" diye başlayarak roman
sanatını hantal bulup çağını kapattığını söyleyerek epey
hırpalayan Vedat Günyol, klasikleri okumasını salık veren Hamza
Varoğlu, romanla arası iyi olmayan öykü yandaşı Memet Fuat,
romanı yücelten Türk Dili ve Edebiyatı Hocası Rauf Mutluay
adlarını anıyor. 1960'ların, 1970'lerin başının art arda yeni
öykücüler çıkmasıyla öykü çağı olduğunu belirtiyor.
Anlatımda şiirsel tatlar getiren Tomris Uyar, ironisiyle allak
bullak eden Sevgi Soysal, geniş okur kalabalıklarına birdenbire
ulaşan Fürüzan ve Bekir Yıldız örneklerini veriyor. 1970'lerin
ikinci yarısı ve 1980'lerin köy romanı / kent romanı
tartışmalarıyla iz bıraktığını yazıyor.
Semih Gümüş, öykü
kitaplarının işçiliğinin daha çok zaman gerektirdiğini, türler
arasında ayrım yapmanın gitgide anlamını yitirdiğini söylüyor.
Demir Özlü'nün "Önümde Boş Bir Uzam" kitabı bir yana
koyulursa eski kuşakların öyküye sınırlı katkılarda
bulunduğunu, Demir Özlü öykü anlayışını hiç değiştirmeden
yazmayı sürdürüyorsa bu tutumun değerinin bilinmesi gerektiğini
belirtiyor. Aynadaki Zaman'ı Cemil Kavukçu'nun son döneminin iyi
kitaplarından biri olarak niteleyip sonra günümüz edebiyatını
temsil eden iki kuşağın yazdıklarına değiniyor. Murat Yalçın
ve "Karga Zarif", Ali Teoman ve "Kırık Kalpler
Terzihanesi", Ahmet Büke ve "Cazibe İstasyonu", Sema
Kaygusuz ve "Karaduygun", Şule Gürbüz ve "Zamanın
Farkında", Fadime Uslu ve "Gölgede Yaşamak", Sine
Ergün ve "Bazen Hayat", Onur Caymaz ve "Gökyüzü
Sineması", Dilek Emir ve "Tek Kişilik Kahvaltı",
Neslihan Önderoğlu ve "İçeri Girmez miydiniz?", Hande
Gündüz ve "Çaparide Çırpınmak", Birol Özdemir ve
"Haymatlos", Gökhan Yılmaz ve "Biraz Kuşlar, Azıcık
Allah" adlarına yer veriyor.
....
"Öykü ve Öykücüler
Üzerine Yazılar'dan Seçmeler" ve "2013 Öykü Ödülleri"
bölümlerinde ayrıntılı listeler veriliyor. Yıllıkta, geçen
yılın yıllığı üzerine Mehmet Öztunç, Sennur Sezer, Ayşegül
Tözeren, Kadir Yüksel, Naciye Filiz ve Hüseyin Su tarafından
yazılıp dergi ve gazetelerde; Anayurt Gazetesi, Deniz Berat,
Hülyayla, edebiyathaber.net ve Mehmet Arat tarafından yazılıp
İnternet Ortamında yer almış yazılara yer verilmiş. Kitabın
sonunda taranan dergi listeleri bulunuyor.
....
Öykü yağmuru altında
özgün ışıltılı damlaları bulmak, günümüzün bu acımasız
yarışma koşullarında hiç kolay olmayabilir. Yaşadığımız
dünyada her alanda farklı görüşler ve sert çekişmeler var,
kişilerin bunlardan herhangi birinde sıyrılarak var olmaları
karmaşık ve çatışmalı süreçlerin kazananı olmalarını
gerektiriyor. Sanatın toplumla, ekonomiyle, politikayla ilişkisi
hep tartışmalı olmuştur. Ancak tartışmasız kabul edilmesi
gereken bir gerçek, bu üçünün önemi, belirleyiciliğidir.
Bulunulan zaman ve mekan kesitinde bunların oluşturduğu bütün
topraktır, daha iyi ve güzel bir yaşam yeşerecekse bu toprağın
bereketini bulup yükselecektir. Koşullar şimdilik nitelikli olanın
yaygınlaşması için pek uygun görünmüyor. Zorluğu anlamak için
en belirleyici olanın durumuna, politikacıların ve uygulanan
politikaların niteliklerine bakmak yetecektir. Karar verenler
betonla kaplanmış çöller istediği sürece, bu topraklarda renk
renk güllerin açıp her yana yayılması, güzelliklerin tüm
insanları sarabilmesi zordur.
Öykülerin ışıklarına
ulaşılabilmesi için önemli bir katkı olan öykü yıllığına
desteğin artmasını umarak, Sennur Sezer'in sözünü yeniden
aktarıyorum: "Okur kardeş, sözümüz sanadır. Yıllıkları
önemsemek satın alarak olur elbet."
....
Bu yıl yıllıkta
öykülere yer verilmediği için gökten üç öykü düşemeyecek.
Ama yayıncı, yıllığa öykü almama konusunda "ısrarlı"
olmasına karşın, Kemal Gündüzalp'in okudukları arasında
kişisel olarak en sevdiği çeviri öyküyle ilgili isteğini kabul
etmiş. Vsevolod Mihayloviç Garşin'in "Dört Gün" adlı
öyküsü kitaba girebilmiş. Kemal Gündüzalp öyküyü Rusça'dan
çeviren Belkıs Korkmaz'ı kutluyor. Savaş karşıtlığının
öyküde çok net olduğunu, savaşın ancak bu kadar ('güzel'
sözcüğü yakışmaz diye) olağanüstü "iyi"
anlatılabileceğini söylüyor. Savaş vahşetinin akıl almaz
boyutlara çıkabildiği bir dönemde yazılan bu yazı da Garşin'in
öyküsünden kısa bir alıntıyla bitiyor.
"Rüzgâr sürekli
yön değiştiriyor, kah serin, temiz hava üflüyordu üstüme, kah
leş gibi kokuya boğuyordu beni. Komşum o gün her türlü tarifin
ötesinde korkunç bir hal almıştı. Bir keresinde ona bakmak için
gözümü açınca dehşete düştüm. Yüzü yoktu artık.
Kemiklerinden sıyrılmıştı. Bir zamanlar elimde defalarca
kafatası tutmuş olmama ve incelemek için kafaları bütünüyle
hazırlamama rağmen kemiklerin dehşet verici sürekli gülümsemesi
bana o zamana kadar hiç gelmediği kadar iğrenç ve korkunç
göründü. Parlak düğmeli üniformasıyla bu iskelet beni
ürpertti. 'Bu savaş," diye düşündüm, 'işte onun resmi.' "
5. Kemal Gündüzalp,
"Öykü Yağmuru" 2012 Öykü Yıllığı, Dünyanın
Öyküsü Yayınları, 2013.