PKK
kendisine Pak Parti denmesini istedi.
Bu
haber başlığını görenler uzun süre düşündükleri halde bir
anlam veremediler. Neydi bu PKK, nereden çıkmıştı, neden şimdi
böyle bir açıklama yapıyordu?
Bazıları
yaşadıkları hızlı iletişim çağının gereklerini yerine
getirerek hemen unuttular, başka dünyalara dalıp bir daldan
diğerine sekerek gezintilerini sürdürdüler.
Pek
azı konuyu araştırmaya değer gördü. Kısa bir uğraştan sonra
bazı bilgilere ulaşabildiler.
....
İlk
izlenimleri haber yeni olsa da konunun epey geride kalmış
olmasıydı. Geçmişteki bazı olaylarla ilgili yeni kaynaklar
bulunmuştu. Anlamakta zorlandıkları bir kavrama ulaşmışlardı.
Bölücülük. Uzun süredir çatışmalardan, savaşlardan uzak
yaşadıkları için ayrı düşmek nedir bilmiyorlardı. Nefretten,
düşmanlıktan tümüyle habersizdiler. Konuyla ilgili buldukları
bir metni yorumlayarak anlamaya çalıştılar.
"Bölücülük.
Bunu anlatmak kolay değil. Bir örnek vereyim. Yağmur yağdı
yağacak bulutlu bir sonbahar gününde Tayyar Bey eline keskin bir
bıçak alıp olgunlaşmış parlak, bir yanı kırmızı elmayı
ikiye ayırırsa kim bölücü olur? Yarısı yeşil elmanın
parçalarından biri mi? Onu kesen bıçak mı? Bıçağı elinde
tutan Tayyar Bey mi? Yoksa ona 'Bu elmanın yarısı yeşil,
yarısı kırmızı. Bir yanı güneş görmüş, olgunlaşmış,
serpilip gelişmiş. Diğer yanı geri kalmış. Toprağın suyundan,
güneşinsıcaklığından
yararlanamamış. Kesip ayırmalısın ikisini birbirinden'
diyen bir başkası mı?"
Bu
tuhaf paragrafı kim, ne zaman yazmıştı? Bu konuda bilgi yoktu.
Ama şu an içinde oldukları kardeşlik ortamından çok önce
olmalıydı mutlaka. Çünkü gördükleri diğer yazılar, haberler
hiç de güzel bir ilişkiyi anlatmıyordu. Çıkar çatışmasıyla
beslenen nefret ve hoşgörüsüzlüğün getirebileceği sonuçların
en acı örneklerini görüyorlar, bunlarla karşılaşmaya alışmamış
yürekleri derin bir acıyla yanıyordu.
....
Pak
Parti'yle ilgili araştırmalarından bir sonuç alamadan bu kez bir
Akça Parti'yle karşılaştılar.
Buldukları
not "Akça Parti kararıyor mu?" diye başlıyor ve içinde
şöyle deniyordu:
"Öteden
beri AKP'nin kısaltma olarak Akça Parti kullanılmasını
istemesini pek anlayamadım. Aydınlanma ve Kurtuluş Partisi'ne
niçin böyle densin ki? Ya PKK bu kısaltma bizi kötü gösteriyor,
bize Pak Parti densin derse ne olacak? Ama sonuçta her bireyin, her
kurumun başkalarına zarar vermediği sürece dilediğini düşünme,
söyleme ve isteme hakkı vardır."
Daha
sonra anayasa tartışmalarından söz ediliyordu. Notları okumadan
önce bunun anlamını öğrenmeleri gerekti. Çünkü yaşamlarında
yasaların ne kendisi, ne anası, ne de babası vardı. Epey çaba
harcadıktan sonra bunların ilkel toplumlardaki insanlar ve gruplar
arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallar dizisi olduğunu anlar
gibi oldular. Bir gezegende yaşayanların ne kendilerine, ne
birbirlerine, ne geçmişlerine, ne de çocuklarının geleceğine
saygısı yoksa, davranışlarını tümüyle bencillikleri ve
çıkarları belirliyor, çatışmalarda üstün gelen her istediğini
yapabiliyorsa işlerin çok da kötüye gitmemesi için bazı
önlemler alınması gerekiyordu. Hukuk denilen genel bir doğruya
uymaya çalışarak önce genel, sonra özel kurallar hazırlanıyordu.
Yine de bu uygulamalar kesin çözüm getirmiyordu, çünkü gücü
eline geçiren hepsini dilediği gibi çarpıtıyor, değiştiriyor,
bildiğini okuyordu.
Anayasayı
araştırırken bir yazıda (1) karşılaştıkları sansür sözcüğü
başlarına iş açtı. Bunun ne olduğunu anlamak için epey kafa
yordular.
O
koşulları tümüyle anlamaları olanaksızdı. Yine de bir an için
orada olduklarını düşündüklerinde büyük bir üzüntü
duydular. Acımasız kalabalığın içine düşmüş duyarlı, güzel
insanlar büyük zorluklara katlanmış olmalıydı.
Sonra
insanların hak ve özgürlüklerini korumayı güvence altına
alması beklenen anayasayla ilgili buldukları notları anlamaya
çalıştılar.
"Ama
anayasanın eşitlikle ilgili maddesinde yürütme ve yasama gücünü
elinde tutan tarafın mutlak anlamda eşitliğe, ayrımcılık
yasağına, sosyal dışlanmaya karşı güvence verilmesine,
devletin pozitif yükümlülüğü ve kadın erkek eşitliği gibi
temel kavramlarda düzenleme yapılmasına karşı çıkmasına bir
anlam veremedim. Yönetimde olmak, güç, insanı değiştirebilir.
Ama yine de sorumluluk, sağduyu ağır basmalı. Haklı isteklere
kulak tıkamak, zorla, baskıyla, katı sınırlarla insanları ve
toplumu dönüştürmeye çalışmak olumlu sonuçlar vermiyor.
Üstelik çok ağır bedeller ödenmesine yol açabiliyor.
İletişimin, düşüncenin, bilimin önünün en azından teknik
olarak böylesine açılmış olduğu bir çağda özgür bir gelecek
diliyorum."
Geçmişi
anlamak kolay değildi. İletişim, düşünce ve bilim sözcüklerinde
bir sorun yoktu. Artık bunların tümü sonsuz bir özgürlüğe
kavuşmuştu. Yeryüzünü paylaşan insanlar doğanın bir parçası
olduklarının bilincindeydiler. Hem birbirlerini, hem de gezegeni
paylaştıkları tüm canlıları her an yüreklerinde
hissediyorlardı. Ama baskı ve sınır kavramları onlar için bir
anlam taşımıyordu. Ancak çok uzun bir araştırma ve okuma
programından sonra biraz olsun atalarının bir zamanlar yaşadığı
sıkıntıları anlayabildiler.
Bir
başka notta "Anayasayı cinsellik ve mahalle baskısı tıkadı"
deniyordu. Cinselliğin yalnızca nüfus artışı sağlamak ve çocuk
yapmak için yaşanması isteniyor, bunun dışındaki yaklaşımların
yanlış olduğu söyleniyordu. Özgürlüklerinin gücüyle
yaşadıkları mutluluğu düşününce bunu da anlamaları kolay
değildi.
"En
az üç çocuk önerisi batıda kabul görse bile artış hızı uzak
bölgelerdekine yetişemez. On yıl, yirmi yıl sonra oradaki nüfus
ezici bir çoğunluğa ulaşabilir. Geçmişte bugünün güçlü
partisine kayan avantaj o bölgede yaşayanların destekleyeceği bir
başkasına kayabilir."
Burada
ne söylendiğini pek anlamadılar. Seçim, propaganda, oy almak ya
da satın almak, yönetimi ele geçirmek için her türlü yolu
deneyerek kendi çıkarlarına yatırım yapmak tanıdıkları
kavramlar değildi. Fazla üzerinde durmadan geçtiler.
Beynin
değişkenliği ve aşkı konu alan not epey ilgilerini çekti. Onlar
için geçmişten gelen böyle bir not bulmak, taş devrinden kalmış
bir bilgisayar bulmaktan farksızdı. Notta bilim insanlarının
cinsel tercih konusundaki çalışmalarından söz ediliyor, bazıları
cinsel tercihin doğuştan geldiğini söylese de yıllarca
heteroseksüel olan ve hiçbir biseksüel geçmişi olmayan
insanların bile homoseksüel aşk yaşayabildiği anlatılıyordu.
Notlardan
birinde insanın doğaya verdiği zarardan söz ediliyordu. (2)
Çevreye
ve topluma karşı duyarlı olmaya çağıran notlar onları
duygulandırıyor, kendilerini borçlu hissediyorlardı. Yaşadıkları
güzel dünyayı işte bu tür kişilere borçluydular, kim
olduklarını bilmeseler de onları kendi ataları olarak kabul
ediyor, seviyor, saygı ve minnet duyuyorlardı.
....
"PKK
kendisine Pak Parti denmesini istedi."
Haberin
kaynağı olan notta böyle yazıyordu.
Tarih
29 Ekim 2023 olarak atılmıştı ama ayrıntılı bir inceleme
yapmadan bunun gerçekten bu zamanda mı, yoksa çok daha önce mi
yazıldığını bilebilmek olanaksızdı.
Amed
adı verilen bir yerde yapılan açıklamadan söz ediliyordu.
Yazıda
geçmişte karşılıklı yanlışlar yapıldığı, ancak dönemin
başbakanının önerilerini dikkate alan yoksul bölge insanlarının
üstün doğurganlığının önce bölgede, sonra da genelde
diğerlerini azınlık durumuna getirdiği belirtiliyordu. Bundan
sonra yeni bir sayfa açılacağı, partinin eski kısaltmasının
hem kötü çağrışımlar yapan söyleniş biçimi, hem de geçmişte
yaşanan üzücü olayları anımsatması nedeniyle artık
kullanılmayacağı söyleniyordu.
"Partilerin
Kardeşlik Kuruluşu olarak açıldığımızda kısaltmamızın PKK
olacağını hiç düşünmemiştik. Geçen yıllarda kısaltmamız
adımızdan çok yıprandı. Sorunları geride bıraktığımız,
gerçek kardeşlik, barış ve dayanışmanın ışıklarını
gördüğümüz bu koşullarda yaptığımız değişiklikle
"Partiler Arası Kardeşlik" oluşumunun yaşama geçmesinin
mutluluğunu yaşıyoruz."
....
Gördükleri
haberle ilgili gerçeği araştıranların buldukları son not bu
oldu. Geçmişle ilgili yeni izler taşıyarak günlük yaşamlarına
döndüler.
1.
Burcu Cebesoy, Sinemada Sansür,
http://www.sanatlog.com/etiket/sansur-sistemi-ve-anayasa/
2.
Mehmet Arat, Doğanın En Büyük Yanlışı: İnsan,
http://blog.milliyet.com.tr/doga-nin-en-buyuk-yanlisi--insan/Blog/?BlogNo=352989
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder