Sanatın
Buzdağları
Sanat
üzerine öyle çok yazılıp çizilmiştir ki bazen "Söylenecek
yeni bir söz kaldı mı acaba?" diye düşünürüm. Sonra
yaşamın çeşitliliği, insanın düşünce dünyasının
ulaşabildiği boyutlar, tarihin ve günümüzün sıradan görünen
olaylarının açıklanmasının inanılmaz güçlükleri aklıma
gelir ve sanatçıların kelimeler, ışık ve sesle iletebilecekleri
öykülerin sonsuzluğunu bir kez daha hatırlarım.
Hangi
dalda olursa olsun izleyicinin önündeki sanat yapıtı buzdağının
suyun üzerindeki bölümü, dokuzda biridir. Onun maviliklerde
yüzerek dünyaya anlamlı bir iz getirmesini sağlayan asıl
derinliklerdeki görünmeyen bölümü, gizli kalan sekiz parçasıdır.
En temelde sanatçının gelişmeye başladığı andan başlayarak
biçimlenen bakışı, duruşu, özgün seçiciliği, değer
yargıları vardır. Onun üzerinde evren, dünya ve yaşadığı
coğrafyayla ilgili algıları, üçüncü katta iki temeli
destekleyen ana kaynaklar, insanın düşünme, bilgi ve felsefe
deneyimi gelir. Dördüncü katta asıl uğraş konusuyla ilgili
temel bilgiler, edebiyatın, resmin, müziğin, sinemanın ya da ilgi
duyduğu herhangi bir alanın kuramı yer alır. Beşinci bölüm bu
kuramın tarihsel gelişimine, en son olgunluğuna nasıl ulaştığına
ilişkin değişime ayrılmıştır. Altıncısında sanatçının
artık belirlenmeye başlayan kişiliğine uygun dostları, kendi
alanının düşünürleri, kuramcıları, tarihçileri bulunur.
Yedincide bu konunun en iyi örnekleri ve özellikle de kendi
dünyasına en yakın olanlar vardır. Sekizincide yalnızca büyük
bir karmaşa görülür. Düşünceler, kaygılar, umutlar,
sevinçler, düş kırıklıkları, korkular, acılar, yalnızlık,
kalabalık, doğumlar, yaşam öyküleri, ölümler, ölümsüzlük,
tükenmişlik, sonsuzluk, akla gelebilecek ya da asla düşünülemeyecek
her şey bulutun içinde döner durur. Sanatçı bu karmaşayı
belirli bir anda kontrol edecek güce ve başarıya ulaşırsa bunun
üzerinde buzdağının görünen kısmı belirir. Önce kendisi,
sonra diğerleri, çağdaşları, tüm insanlar buna hayranlıkla
bakar. Ve çağlara meydan okuyan bir başarı yakalamışsa yapıtı
bir klasik olarak nitelendirilir.
Yaşamın
Sonsuz Renkleri
Yaşamın
sonsuzluğu içinde grinin yeri ne olabilir? Milyonlarca rengin
içinde bir renk. Milyonlarda bir. Sıfır. Grinin sıfır tonu.
Gri,
aynı zamanda siyahın ve beyazın herhangi bir oranına karşı
gelebildiği için çok zengin bir içerik de sunabilir mi?
Cinselliği
konu alan kitaplar çok satar, ama okuyucuları daha çok
erkeklerdir. Oysa son günlerin popüler kitabı Grinin Elli Tonu'nu
(1) okuyanların milyonlarca kadın ve birkaç erkek olduğu
söyleniyor.
Kitapta
gerçekten grinin elli tonu var mı, cinsellikle ilgili konular ve
sorunlar incelikle örülüyor mu, yoksa yalnızca siyahın ve
beyazın bir kadının yazdığı yeni bir yorumuyla mı karşıyız,
bilmiyorum.
Günün
birinde kitabı okur muyum? İnsana, kadına ve erkeğe derinlikli
bir yaklaşım bulabilir miyim? Yoksa günümüz toplumundaki kadın
ve erkek algısının, salt yumuşaklığın ve salt sertliğin
alışılmış tonuyla mı karşılaşırım? Cinsellik tarihinin
izleri, günümüz toplumlarında yaşananlar anlatılan öyküde
görülebilir, hissedilebilir mi?
Yaşamın
renkleri içinde cinsellik çok güçlü ve parlak olsa, hemen dikkat
çekip fark edilse de yalnızca bir tanesi. Çok satan bir kitabın
ekonomideki yansıması da hemen görülüyor.
Grinin
Elli Tonu kitaplarının çok satması ABD'deki East Millinocket
kasabasına (2) ekonomik bir canlılık getirmiş. Bir zamanlar
"kağıdın yarattığı kasaba" diye adlandırılan bölge
bir süredir zor günler geçiriyormuş. Kitabın yayıncısı
üçlemeye artan talebi karşılayabilmek için burada yeniden açılan
fabrikayı basım yerleri arasına katmış. Böylece fabrikada
yoğun bir üretim başlamış, daha önce işini kaybedenlere bir iş
kapısı açılmış.
Ana
öyküsü pek de yeni ve ilginç görünmeyen bu kitabın çok satma
nedeni ne olabilir?
Kitap
çok satmanın elli yolunu da mı bulmuş, kullanıyor?
Bir
kitap nasıl çok satar?
Bunun
kesin kurallarla tanımlanan, önceden bilinip uygulanabilen yolları
olsaydı yaşam, özellikle de yayıncılık dünyası çok farklı
olurdu kuşkusuz.
Satış
olabilmesi, ürünün ticari bir değer taşımasını gerektiriyor,
alıcının bir isteğini karşılayacak, ya da istememesine karşın
istediğini sandığı, buna inandırıldığı bir ürüne sahip
olmanın mutluluğunu yaşayacak.
Sanat
ürünlerinde konu biraz daha karmaşık. Normalde çağının
ilerisinde olması gereken sanat, serbest değişim ve ticaret
dünyasında satışın ve tüketicinin genel beğeni düzeyinin
sınırlamalarını yaşıyor. Hiç satmamakla çok satan olmak
arasında bir yere yerleşmesi gerekiyor sanat ürünlerinin.
Sanatçı
ne için üretiyor? Alıcı ne için tüketiyor? Bunun ipuçları
yazarların ve okuyucuların verdiği yanıtlarda olabilir.
Edebiyat
örneğini seçersek "Niçin yazıyoruz?" sorusuyla ilgili
yanıtlar, "Niçin okuyoruz?" için de bir ölçüde
geçerli olabilir.
Orhan
Pamuk, "İçimden geldiği için yazıyorum! Başkaları gibi
normal bir iş yapamadığım için yazıyorum. Benim yazdığım
gibi kitaplar yazılsın da okuyayım diye yazıyorum. Hepinize,
herkese çok çok kızdığım için yazıyorum. Bir odada bütün
gün oturup yazmak çok hoşuma gittiği için yazıyorum. Onu ancak
değiştirerek gerçekliğe katlanabildiğim için yazıyorum. Ben,
ötekiler, hepimiz, bizler İstanbul’da, Türkiye’de nasıl bir
hayat yaşadık, yaşıyoruz, bütün dünya bilsin diye yazıyorum.
Kağıdın, kalemin, mürekkebin kokusunu sevdiğim için yazıyorum.
Edebiyata, roman sanatına her şeyden çok inandığım için
yazıyorum. Bir alışkanlık ve tutku olduğu için yazıyorum.
Unutulmaktan korktuğum için yazıyorum. Getirdiği ün ve ilgiden
hoşlandığım için yazıyorum. Yalnız kalmak için yazıyorum.
Hepinize, herkese neden o kadar çok çok kızdığımı belki
anlarım diye yazıyorum. Okunmaktan hoşlandığım için yazıyorum.
Bir kere başladığım şu romanı, bu yazıyı, şu sayfayı artık
bitireyim diye yazıyorum. Herkes benden bunu bekliyor diye
yazıyorum. Kütüphanelerin ölümsüzlüğüne ve kitaplarımın
raflarda duruşuna çocukça inandığım için yazıyorum. Hayat,
dünya, her şey inanılmayacak kadar güzel ve şaşırtıcı olduğu
için yazıyorum. Hayatın bütün bu güzelliğini ve zenginliğini
kelimelere geçirmek zevkli olduğu için yazıyorum. Hikâye
anlatmak için değil, hikâye kurmak için yazıyorum. Hep gidilecek
bir yer varmış ve oraya —tıpkı bir rüyadaki gibi— bir türlü
gidemiyormuşum duygusundan kurtulmak için yazıyorum. Bir türlü
mutlu olamadığım için yazıyorum. Mutlu olmak için yazıyorum"
diyor. (3)
Bir
okuyucu için bunların anlamı ne olabilir? Milyonlarca kadın niçin
grinin gizli tonlarını anlamaya böyle büyük bir ilgi duyuyor?
İçlerinden geldiği için mi okuyorlar? İstedikleri gibi bir
cinsel yaşamları olmadığı, herkese çok kızdıkları için mi?
Bir odaya kapanıp yaşayamadıklarını kitap sayfalarında bulmak
hoşlarına gittiği için mi? Sorunlarından uzaklaşıp yalnız
kalmak için mi? Eşlerine neden böyle çok kızdıklarını
anlamayı umdukları için mi? Cinselliğin güzelliğine inandıkları
ve bunu hiç değilse sayfalarda bulmak istedikleri için mi? Yaşamın
güzelliklerine ulaşmak, bir türlü mutlu olamadıkları
gerçeğinden kurtulmak için mi?
Yaşamın
sonsuzluğu içinde grinin yeri ne olabilir? Milyonlarca rengin
içinde bir renk. Milyonlarda bir. Sıfır. Grinin sıfır tonu.
Grinin
elli tonunun yaşamın sonsuz renklerinin yaşanmasına bir katkısı
olabilir mi?
Grinin
Elli Tonu
Veysel
Atayman sinemada kadın hazzını öne çıkaran filmlerin çok az
olduğunu söylüyor.
"Kadın
ile cinselliğin ne zaman nasıl buluşturulacağı, kadının
cinselliğin nesnesi mi yoksa öznesi mi olacağı, çok faktörlü
düzlemlerce belirlenir. (Ne var ki, kadının cinselliğini kendisi
için ve kendi hazzı adına istemesi, erkek toplumunun en büyük
korkusu olmalı ki, pornografik filmlerde bile, kadın hazzını öne
çıkaran, hazzın, zevkin öznesi kılan film sayısı ötekilerin
yanında devede kulak kalır. Kadın erkek zevkine hizmet eden nesne
konumundan çok az çıkabilir bu filmlerde." (4)
Fantezilerindeki
doyuma gündüz düşlerinde asla ulaşamayan mazoşist bir kadın
olan Severine'i anlatan "Gündüz Güzeli" (5) filmi bu
konuda değişik bir örnek olarak kabul edilebilir.
Arka
kapak “Grinin Elli Tonu” kitabını yetişkin okurlar için bir
"Erotik Romans" olarak tanıtıyor. Kısa özette "Edebiyat
öğrencisi olan Ana Steele, genç girişimci Christian Grey'le
röportaj yapmaya gittiğinde son derece çekici, zeki ve sinir
bozucu bir adamla karşılaşır. Toy ve masum Ana, bu adama duyduğu
arzu karşısında şaşkına döner ve adamın gizemli doğasına
rağmen ona yakınlaşma arzusuyla yanıp tutuşur. Ana'nın
güzelliği, zekâsı ve özgür ruhuna direnemeyen Grey de onu
istediğini kabul eder, ancak şartları vardır. Grey'in sıra dışı
erotik istekleri karşısında şoka uğrayan ama bir yandan da
heyecana kapılan Ana tereddüde düşer. Büyük başarısına
rağmen - çokuluslu şirketleri, uçsuz bucaksız serveti ve sevgi
dolu bir ailesi vardır - Grey şehvete esir olmuş ve hükmetme
hırsı olan bir adamdır. Çift, cüretkâr ve tutkulu bir fiziksel
ilişkiye yelken açarken, Ana, Christian'ın karanlık sırlarını
ve kendi gizli arzularını keşfeder" deniyor.
Süreyya
Evren dizinin "anne pornosu" denerek hor görülmesinde
kadınları gerçekten aşağılayan bir yukarıdan bakma
sezildiğini, 40 milyon kadına iyi gelmiş bir kitabı ancak maço
bir zihniyetin anne pornosu diye damgalayıp köşeye kaldırmaya
cüret edebileceğini söylüyor. (6)
Bu
arada Grinin Elli Tonu’nun pabucunun dama atılmasıyla ilgili bir
haber çıkıyor. (7) Japon-Amerikalı yazar Sylvia Day’in bir
milyarderle güzel bir kadın kahramanın hikâyesini anlattığı
“Reflected in You” (8) adlı romanının İngiltere’de sadece
altı günde yaptığı satışla E. L. James’in rekortmen
kitabının ilk hafta satışını geride bıraktığı belirtiliyor.
Kitabın orijinal adı farklıymış, ama yayıncı bazı satış
yerleri için fazla kırmızı olabileceği gerekçesiyle bu adı
değiştirmiş.
Kitapların
içeriğinden çok yarattıkları olay, gördükleri ilgi ve
aldıkları tepkiler, tüm bunların günümüz dünyasıyla ilgili
yansıttığı gerçekler anlamlı görünüyor.
Yaşamın
renkleriyle ilgili anlatılabileceklerin bir sonu olabilir mi?
1.
E. L. James, Grinin Elli Tonu, 2012, Pegasus
2.
Mehmet Arat, Kasabanın Kurtuluşu: Grinin Elli Tonu,
http://mehmetarat.blogspot.com/2012/09/kasabann-kurtulusu-grinin-elli-tonu.html
3.
Orhan Pamuk: Babamın bavulu, Nobel konuşması, 2006, © THE NOBEL
FOUNDATION 2006
4.
Veysel Atayman, Sinemanın Oyuncağı: Kadın,
http://www.sanatlog.com/sanat/sinemanin-oyuncagi-kadin/
5.
Mehmet Arat, Belle de Jour: Gündüz Güzelinin Gece Düşleri,
http://www.sanatlog.com/sanat/belle-de-jour-gunduz-guzelinin-gece-dusleri/
6.
Süreyya Evren, Türkiye'de keyifle seks kölesi olmak mümkün mü?,
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1101149&CategoryID=40
7.
Grinin Elli Tonu’nun pabucu dama,
http://kitap.radikal.com.tr/Makale/grinin-elli-tonunun-pabucu-dama-251492
8.
Reflected in You,
http://reflectedinyou.com/bared-reflected-entwined-sylvia-day/
Bilgilendirme çok faydalı oldu, teşekkürler.
YanıtlaSil